Herkesin küçük bir dünyası vardır aslında ve insan böyle dünyacıklardan oluşan bir dünyada yaşamaktadır. Ve bu dünyacıklar sürekli hareket halindedirler. Bazen birleşirler, bazen ayrılırlar, bazen büyürler, bazen küçülürler… Bu hareketler de; insanın duygularına, düşüncelerine, kendine ve başkalarına olan tutumuna, en çok da birbirlerini anlamalarına bağlıymış . Büyüyüp küçülme; insanın kendine ve başkalarına verdiği değere,birleşip ayrılma ise; insanların birbirlerini anlamalarına bağlıymış. Hayatın amacı ise bu dünyacıkları büyütüp birleştirmekmiş, yani dünyacıkları dünya haline getirmekmiş. Ben dünyacığımı büyütüp birleştirmeye çalışırken, insanların kendi dünyacıkların daralttıklarını farkettim. Etraf çok kalabalıktı ama ben yalnızdım ve benim yalnızlığım böyle küçük insanlarla doluydu. Herkes kendi dünyasının padişahıydı oysa. Ama bazılarının dünyasında kimseye yer yoktu, kendine bile. Bazılarında sadece kendisine yer vardı. Yazarın da dediği gibi; bunların her zaman silgileri kalemlerinden önce biterler. Çünkü bunlar kendi doğrularını yazmak yerine başkalarının yanlışını silen kişilerdir. Silerler, silerler, silerler… Ve bir bakmışlar ki etraflarında kimsecikler kalmamış. Çünkü insan yanlışlarıyla vardır ve onu doğrulara götüren yanlışlarıdır. Bunlar insanın yanlışlarını sildiklerinde aslında bu insanları kendi dünyacıklarından sildiklerinin farkına tek kalınca vardılar. Herkes böyle yaptı ve tek kaldı. Kimse ne olduğunu anlayamadı. Herkes bağırıyordu kendi dünyacığında ama kimse sesini duyamıyordu. Yalnızlığın sesiydi bu, sessizlikti bu. Ve sonra şair dedi ki: ”Hiçbir dil izah edemedi olup biteni ve sessizlik böyle böyle icat edildi.”
Konuk Yazar: İbrahim Uzun