Şu alkışların sesi, yağmura ne kadar da çok benziyor. Paldır küldür düşüyor, o dillere destan insanlığımızın üstüne. Bizi bizden alıyor, iki elin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir dua. Yağmurlar gökyüzünden yeryüzüne iniyor; insanlar alkışlıyor, yeryüzünden gökyüzüne. Böyle kısır bir döngüydü bu. Bizi bizden alan.
Geçtiğimiz her yerde
Geçerken ve kalırken
Biraz eksildik
Zaten eksilecektik dedik
Avuttuk kendimizi
Çünkü istemeyi öğretmeden
Kendimizi avutmayı
Öğrettiler bize
İçinden bir şiir söylemek geldi. Sanki hiç şiir olmamış gibi kelimeler tüm tüm döküldü ağzından. Zaten, kelimeler yan yana gelene kadar bu his geçti. Mısralar tüm oldu. Düzensiz, uyaksız, boşuna…
Bir yer var. Göz bebeklerinin, gökyüzüyle buluştuğu bir yer orası. Dalgalı ırmakları, rüzgarla sallanan yaprakları olan ağaçlar var. Serinlik…
Çok aradım. Çok aradım seni. Sayısız kaçamak bakış attım senin gözlerin diye, tanımadığım onca göze. Uyurken hep açık bıraktım penceremi, rüzgar belki senin kokunu getirir diye. Zaten, uyumazdım ben geceleri, gerçi sen bilirsin beni. Güneşin battığı zamanlar, küçük insanların gölgeleri bile kendilerinden büyükçe idi.
Su içerek sarhoş olur mu insan?
Gerçekten
Her baktığını
Görür müymüş gözler?
Yolumu görmek için baktığım zaman,
Her yerde seni görünce,
Her yerde seninle konuşunca
Kimse yokken bile
Saçlarımı düzeltirken
Biraz da tebessüm biçimi vermek için dudaklarıma
Ellerimi yüzüme götürdüğümde anladım
Fark ettim ki
Daha bir şey yaşamamışım
Yaşayacak günlerim var mıdır?
Bilmem ama
Bir haftada yaşlanınca anladım
Belki yaşım aklıma denk düştü artık
O masum, küçük
Aciz çocuk
Büyüdü birkaç saat içinde de
Dev gibi
Bir kalbe sahip oldu
Bir anda
Sanki tüm dünyayı sırtına almış gibi
Kamburlaştı beli
Kısıldı gözleri
Dudağındaki tebessümü cebine sakladı
Kaybolmasın diye
Ve tüm karamsarlığı çekti üstüne
Tıpkı geceleri yorganı kaydığında
Yaptığı gibi
Kimin ona baktığını umursamayarak
Bir anda ve tek seferde
Birilerini varmış gibi göstermek, bir yalnızın en sevdiği oyundur. Bununla zaman geçirir. Bununla avunur. Bununla yetinmesini de bilir. Hatta hiç yaşamadığı şeyleri yaşamış gibi gösterip, bundan acı ve sevinçler duyar ayrıca.
Biz, az şey bildiğini bilenler. Daha çok şey bildiğimizi iddia edebilmek için bağırırız genelde. Böyle bir oyun oynamakta da sakınca görmeyiz asla. Çünkü biz az şey bilenlerin hakkıdır bu. Böyle sever, böyle söyler, sonra da daha fazla duyurabilmek için sesimizi, böylece bağırırız.