yalnızlık kırıntısı

Yalnızlık Kırıntısı #4

/

Şu alkışların sesi, yağmura ne kadar da çok benziyor. Paldır küldür düşüyor, o dillere destan insanlığımızın üstüne. Bizi bizden alıyor, iki elin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir dua. Yağmurlar gökyüzünden yeryüzüne iniyor; insanlar alkışlıyor, yeryüzünden gökyüzüne. Böyle kısır bir döngüydü bu. Bizi bizden alan.

    Geçtiğimiz her yerde

    Geçerken ve kalırken

    Biraz eksildik

    Zaten eksilecektik dedik

    Avuttuk kendimizi

    Çünkü istemeyi öğretmeden

    Kendimizi avutmayı

    Öğrettiler bize

    İçinden bir şiir söylemek geldi. Sanki hiç şiir olmamış gibi kelimeler tüm tüm döküldü ağzından. Zaten, kelimeler yan yana gelene kadar bu his geçti. Mısralar tüm oldu. Düzensiz, uyaksız, boşuna…

    Bir yer var. Göz bebeklerinin, gökyüzüyle buluştuğu bir yer orası. Dalgalı ırmakları, rüzgarla sallanan yaprakları olan ağaçlar var. Serinlik…

    Çok aradım. Çok aradım seni. Sayısız kaçamak bakış attım senin gözlerin diye, tanımadığım onca göze. Uyurken hep açık bıraktım penceremi, rüzgar belki senin kokunu getirir diye. Zaten, uyumazdım ben geceleri, gerçi sen bilirsin beni. Güneşin battığı zamanlar, küçük insanların gölgeleri bile kendilerinden büyükçe idi.

    Su içerek sarhoş olur mu insan?

    Gerçekten

    Her baktığını

    Görür müymüş gözler?

    Yolumu görmek için baktığım zaman,

    Her yerde seni görünce,

    Her yerde seninle konuşunca

    Kimse yokken bile

    Saçlarımı düzeltirken

    Biraz da tebessüm biçimi vermek için dudaklarıma

    Ellerimi yüzüme götürdüğümde anladım

    Fark ettim ki

    Daha bir şey yaşamamışım

    Yaşayacak günlerim var mıdır?

    Bilmem ama

    Bir haftada yaşlanınca anladım

    Belki yaşım aklıma denk düştü artık

    O masum, küçük

    Aciz çocuk

    Büyüdü birkaç saat içinde de

    Dev gibi

    Bir kalbe sahip oldu

    Bir anda

    Sanki tüm dünyayı sırtına almış gibi

    Kamburlaştı beli

    Kısıldı gözleri

    Dudağındaki tebessümü cebine sakladı

    Kaybolmasın diye

    Ve tüm karamsarlığı çekti üstüne

    Tıpkı geceleri yorganı kaydığında

    Yaptığı gibi

    Kimin ona baktığını umursamayarak

    Bir anda ve tek seferde

    Birilerini varmış gibi göstermek, bir yalnızın en sevdiği oyundur. Bununla zaman geçirir. Bununla avunur. Bununla yetinmesini de bilir. Hatta hiç yaşamadığı şeyleri yaşamış gibi gösterip, bundan acı ve sevinçler duyar ayrıca.

    Biz, az şey bildiğini bilenler. Daha çok şey bildiğimizi iddia edebilmek için bağırırız genelde. Böyle bir oyun oynamakta da sakınca görmeyiz asla. Çünkü biz az şey bilenlerin hakkıdır bu. Böyle sever, böyle söyler, sonra da daha fazla duyurabilmek için sesimizi, böylece bağırırız.

Gezmeye, okumaya, güzel bir tiyatro izlemeye aşığım. Gecenin bir yarısı eve giderken, sessizce yanınızdan geçebilirim. Sizinle aynı oyunda, yan yana aynı repliğe gülebiliriz. Evet, o gün bunun farkına varamayabiliriz. Ama belki bir gün, bir anıda, bir yazıda rastlaşırız sizinle. Kim bilir?

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne