“Kendini bil, tanı kendini; başkasını bilmenin anahtarıdır kendini tanımak.”
Mantık denen şeye bir tekme atan, çelişkilerle dolu bir adamın, "yeraltı" diye isimlendirdiği kendi münzeviliğine ya da kendi karanlık bilincine çekilerek, olayları ve insanları yorumlayıp değerlendiren zekice tasarlanmış ve bir o kadar da garip hikâyesi. Hayatını yabaniliğe varan bir yalnızlık içerisinde geçiren bu adamın hikâyesi eleştirmenlerce tüm zamanların en iyi tahlil ve varoluş kitaplarından birisi olarak gösteriliyor.
Eser 19.yy aydınının zihinsel trajedisini anlatıyor ve tamamen varoluş temelleri üzerine kurulu. Hem kişisel hem de toplumsal değişimi ele alan, bireyin kalabalıklar arasında nasıl da yalnızlaştığını derin iç tahlillerle anlatabilen, dilin tüm kıvraklığını ve doğallığını okuyucuya hissettiren güçlü bir eser. İnsanın iç dünyasını dışarıdan gözlemlemeyi adeta öğretiyor, bunu yaparken de kendini unutma tehlikesine karşı sürekli okuru ihtar ediyor.
İnsanın kendi içerisindeki yolculuğu denebilir bu esere. Kendi evim, senin ya da benim odamdır aslına bakarsan, bazen de bizzat kalbimiz. Çünkü her insan, dünya denen bu büyük ve yekpare mekânda kalbinin içinde soluklanır esasen.
Bence Dostoyevski diğer kitaplarına nazaran bu kitapta kendisiyle alakalı daha çok ipucu vermiş. Kendisine kızışı, öfkesi, iç diyalogları ve kendini yok yere haklı çıkarttığı monologlar yazarı ele veriyor. Dostoyevski bu eseri tam 40 yaşında yazmış, Gerek dünya edebiyatındaki, gerekse Türk edebiyatındaki yazarlara genel olarak bakıldığında 40 yaş bir yazar için sorgulama ve geçmişe farklı bir bakış açısıyla bakma dönemidir. Zaten eserlerinde kendini saklayamayan Dostoyevski’nin bu eseri bir de 40 yaşında yazmış olması tamamen iç dünyasını öne sermiş. Dostoyevski’yi anlamak için anahtar kitap budur derim hep, ama ilk okunan bu olmamalı, yavaş yavaş diğer eserleri okuyup Yeraltından Notlar sonuna gelinmeli. Ancak bu şekilde bir adamın nasıl düşünceleriyle kendine ıstırap çektirdiğini anlayabiliriz.
E böylesine güçlü ve unutulmaz eserlerin sahibi, dünya edebiyatının temel taşı sayabileceğimiz bir yazar elbette yüzlerce tiyatrolara ve sinema yapımlarına esin kaynağı oldu. Pek çok yapım da birebir uyarladı onun eserlerini. Türkiye’de en çok konuşulan uyarlama Zeki Demirkubuz’a ait. Ünlü yönetmen filmlerinde Dostoyevski’nin edebi ruhuna; ya yönetmenin bir oyuncu olarak bizzat kendi ağzından cümleler vasıtasıyla yahut bir tasarı olarak oyuncuların var edilişi dolayısıyla, bazen de filmin bir enstantanesinden aldığımız ilhamla şahit olmamak mümkün değil. Ana temanın olay değil karakter olmasına ve romanda bizlere ağırlığını bire bir geçiren diyaloglara dikkat edilmiş filmde de.
Film uyarlamalarından önce bizzat kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
– Konuk Yazar : Esra Şengül
Enfes