Bir kere gülmek bir sevaptır; bir güldürmek ise nicesi.
O gönlümün incisi güldürmeyeli çok oldu.
Sanma faniliğim sonsuzdur, hüznüme sor hali,
Yar olmayana od olduk, bilir onu da ahali.
…
Seni sevmeye oruçlu bir gönlün direği
kırıldı mı düşüverir.
Sahuruna uyandığımız bu kutlu vazifeyi iftarı olamadan
nefsim değil de kalbin bozar.
…
Ey zengin güzellik, ey canı yekpare diyar
sorarım nasıl oralar, iyi misin?
O susuz, ekmeksiz, O fakirin ahı,
ölse sevdandan, yok bundan başka günahı.
Su akar yolunu bulur,
sense bir yolcu.
Alır beni bir kayaya sertçe vurur.
Kurtulduğuna şükreden yar, şimdi bir dervişane ölü.
Yükümü taşıyacak kadar gücüm yok,
sana gelmez ağır adamlar.
Hafif hafif yürü ve gülümse
Senin kadar ince olsun sevdiceğin.
Bir katip tut da yazdır romanımı
ya da hikaye olsun.
Bir hikayesi olmayan bizin
nedir bendeki bu dokunaklı anlamı?
Vefa diyorum sevgili vefa.
Kimisi ahde der kimi ah!
Bak halime bak
Acıtan gidişin değil; yalan söyleyişin.
Biz seve seve incindik.
Gül dikeniyle güzel, seven de değmiştir.
Elimin kanadığını görünce halime baktım da
“Belki ruhumuzun sadakasını hiç ummadık insanlar ödemiştir.”
Dokunsun bana geçirdiğimiz vakitler,
canı yansın takvimlerin, kanasın dakikaları.
Ama sana hiçbir şey olmasın
Gül isen de dikenine minnet eylemem.
Kolay mı öyle sevmek,
Koynuna lale, gonca sermek.
Ah o sözde değer vermek,
İstemem canın sağ olsun.
“Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarın vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazmışlar”