Doruğa ulaştığı 19. yüzyıldan günümüze kadar emperyalizm, birçok siyasi fikriyatta başat konulardan bir tanesi olmuştur. Dönemin hâkim güçlerinin dünyada farklı bölgelerde egemenlik kurması olarak tanımlanan emperyalizm, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her daim anılmış ve kötülüklerin anası olarak nitelendirilmiştir. Bu kavram toplumlar nezdinde o kadar sahiplenilmiştir ki klasik emperyalizm tanımı dönüşerek günümüzde farklı boyutlarda (mesela kültür emperyalizmi olarak) anılmaya devam etmektedir.
Türkiye’de soldan sağa tüm siyasi fırkaların anti-emperyalizm konusunda birleştiğini söylemek gerekir. Her ne kadar çeşitli istisnalar olsa da (Besim Tibuk’un LDP’si gibi) gerek retorik açıdan gerek samimi olarak anti-emperyalizm Türkiye’de siyaset yapmanın şartlarındandır.
Emperyalizm konusundaki düşüncelerimizde, hatalı olarak; modernleşme ve batılılaşma ile ilgili iç buhranlarımızı konuya dahil ettiğimiz için bir ikiyüzlülük ortaya çıkıyor. Ülkemizde modern dünyayı yakalama amacındaki yeniliklere anti-emperyalizm kılıfı altında engeller çıkartılıyor. Türkiye’de anti-emperyalizmin kuvvetli savunucularından olan sol ve sağ partilerin (merkeze yakın olmayanlar) batı karşıtlığını anti-emperyalizm ile eşitlediklerini görmek çok da zor değil. Fakat bu yönelim; modernite ve gelişmişliği yakalama amacındaki tüm uğraşların emperyalizmle bağdaştırılması sonucunu doğurarak büyük bir felaketi beraberinde getiriyor. Bu çarpık fikriyattaki ortak nokta; yaşadığımız “ahlaki çöküşün” ve ülkemizin “eski zamanlarda” olduğu gibi dünyanın “en güçlü devleti” olamamasının kökeninde batıdan aldığımız “kötülüklerin” bulunuyor olması oluyor. Oysa bunlar dünyayı yakalayamamakla, başarısızlıkla ve “ilim ve fen nerede ise oradan” olamamakla ilişkilidir. Bu konuda bir ikiyüzlülük bulunmakla birlikte batılılaşma veya bu konularda ciddi araştırma ve tartışmalar yapılmamakta (mesela Japonya’da olduğu gibi) ve bu konular ağız dalaşından öteye gidememektedir. Türkiye’deki anti-emperyalizm ikiyüzlülüğü, modernin ve gelişmişliğin batıdan geliyor ise bizden olmadığı ve bunun bizi çökerttiği algısının zirve yaptığı bir dönemde yükselmektedir. Bu bir tesadüf değil.
Osmanlı’nın emperyalizmde başarılı olamamasına içten içe hayıflanan kimseler anti-emperyalizm tabiri altında modernizm karşıtlığı yaptığı zaman olaylar komik bir hale bürünüyor. Amerikan emperyalizmini bir emperyalizm sayan münevverler Rus veya Çin emperyalizmini bir emperyalizm saymıyor. İki yüzlülük burada başlıyor. Eğer anti-emperyalist iseniz herhangi bir tarafa meyletmemek (iş birliği ve diplomasi müstesna) gerekiyor. 21. yüzyılın bağımsızlık tanımı iyice değişmiş olsa da Türkiye’de bu yüzyıla dönük bir bağımsız politika henüz izlenebilmiş değildir.
Tarihi özlemler ile geleceği tanımlamak, günümüze ait ümitsizliğin bilinçaltındaki bir yansıması olabilir. Osmanlı Devleti’nin güçlü zamanlarına yönelik özlem ve atıfların siyasette bolca kullanılmaya devam etmesi bununla açıklanabilir. Oysa bizim gibi ortak geçmişte buluşamayan toplumların ortak bir gelecekte buluşmaya çalışması gerekir.
Türkiye yalnızca coğrafi açıdan Batı ile Doğu arasında bir köprü değildir. Aynı zamanda jeopolitik ve diplomatik olarak da bir köprüdür. [“Türkiye bir köprü değil merkez ülkedir” retoriğinin gerçeklerle bağdaşmadığını dış politikadaki tahayyüllerimiz çöktüğünde görebildik mi?] NATO ile Doğu arasındaki iletişim konusunda Türkiye yegâne ülkelerden bir tanesidir. Fakat Türkiye sahip olduğu bu yumuşak gücü ne yazık ki yıllardan beri boşa harcıyor.
Ülkemizin milli çıkarları her şeyden önemli olabilir fakat milli çıkarlarımız ne kadar sağlıklı tespit ediliyor? Türkiye bölge ülkelerinde demokrasinin ve insan haklarının bir örneği, Azerbaycan-Ermenistan gibi ihtilaflı ülkeler arasında arabulucu, yaptığı yatırımlarla ve ekonomik gelişmesiyle çevre ülkelere bir rol model olabildi mi? Samimi olmamız gerekiyor ki kısa dönemli çıkarlar uğruna Türkiye’nin geleceğini heba etmeyelim.
Türkiye uluslararası arenada hakkını korumalı, savunmalı; bunu yaparken geleceğini düşünmeli, bölgedeki barışı düşünmeli, insanlarının refahını düşünmeli. Fakat ileriyi öngörememe hatasına düşmemeli; emperyal çıkarlar -açık konuşmak gerekirse- 21. yüzyılın kültürel ve askeri hegemonyasını kuramadan başarıya ulaşamaz ve geleceğe çatışmalar miras bırakır. Eğer sürekli ağızlarda dolanan anti-emperyalizm konusunda samimiysek, hegemonyalara karşı barış ve özgürlüğü ortaya koymalı ve bölgesel bir rol model olmalıydık. Günümüzün siyasi dinamiklerinin rafa kalktığı, Z neslinin bugünün partilerini dahi hatırlamayacağı 20-30 yıl sonra ne gibi geçmiş çatışmalarla uğraşıyor olacağız?
Her ne kadar bu zamana kadar emperyalizm şudur, emperyalizm budur desek de aslında bunun tam olarak ne anlama geldiğini bu yazıda öğrendim. -izm ve -ist ile biten şeyleri genelde öğrenmem zor oluyor. Emperyalizmi de bu yazı sayesinde öğrenmiş oldum. Eline sağlık.