“Aralık ve tekir kedinin hikayesi”
Kimine sert kışın habercisi,
İlk karlar yağarken çatıya.
Kimine bir ayrılık alameti,
Serinlik yerini verirken ayaza.
Biz mi? Yalandan ısıttığımız
Kutudan bozma evimizde,
Narın tanelerini ayırırız
Kareli, mavi sofra bezinde.
Ekseriyetle camdan, bahçeyi seyrederiz.
Tüm mahlukatla didişen saksağanları,
Ezanlardan önce süzülen kırlangıçları,
Ağaçları, köpekleri hep uzaktan izleriz.
Garipsediğimiz; gözden uzak, yabancı,
Komşu bahçenin hırçın tekir kedisi,
Günaşırı bizim balkona dadanıverdi.
Uzun uzun miyavlar, sabırla beklerdi
Ve bizim ciğerleri kapınca tırısla giderdi.
Neden bize acı acı miyavlar?
Ve hep tırısla giderdi, bilmezdik.
Dertli kapıyı yine derdi olan aralar
Diyerek iaşe eder, gidişini izlerdik.
Öyle alıştırdı ki bizi, yollarını beklerdik.
Sonra bir gün, önüne katmış dört sabiyi
Torun torbayı görmüşçesine sevindik!
Neden tırısla gittiğini çözmüştük ya hani….
Uzunca gelmedi, unuttu dedik, özledik.
Yavruları için köpeklerin önüne atlamış…
Komşular bağırmış ama durduramamış.
Çok sonradan başkalarından öğrendik.
İşte o tekir yavrulardan biri,
Sevgi içre, camda görünce bizi,
Gelir tek solukta koşa koşa…
Yavrular, her sabah camın altında,
Alıştılar bize, tutundular hayata.
Derdi olanın kapısı açıktır,
Sığamaz binalara, dar gelir dünya.
Derdi olanın kapısı aralıktır
Ki derdi olan bulsun, gitmesin uzağa.
İşte böyle bir ay aralık.
Ölümlerle, doğumlarla
Vazgeçilmezdir ayrılık.
İşte böyle hazin bir ay aralık…