Anne babamızın uzun süren bekleyişi günün birinde bir doğumhaneden gelen ağlama sesiyle son bulmuştu. Aslında o zaman hiç bilmiyorduk doğumu bekleyerek başlayan yaşamın ölümü bekleyerek biteceğini.
"Beklemek cehennemdir." demiş Shakespeare. Bence de eğer kendinizi bulmayı bekliyorsanız ve bihaberseniz neyi beklediğinizden cehennem olur beklemek. O kadar zor ki beklediğiniz gelirse mi mutlu olacaksınız gelmezse mi ya da bulduğunuz değecek mi beklemeye ? Sizin anlayacağınız bizleri yoran beklemek değil bilmemek ve ayna tutamamak içimize.
Beklemek ise o kadar derin ve anlamlı ki. Hele de şu efsaneleşen hikayelerdeki gibi olursa. Beklemeyi efsaneleştiren çekilen ahlar ve öze verilen emeğin hasreti olan özlemdir. Hatta mütemadiyen vuslattan daha anlamlıdır beklemek vuslata anlam katandır.
Nerde gördüğümü hatırlamıyorum ama bir yerde rastlamıştım şu dizelere;
Kimi yüzünü sevgiliye döner.
Kiminin yüzü sevgiliye dönmüştür.
Yüzümüzü sevgiliye döndüren bu efsaneleşen bekleyiş değil mi zaten? Hani böyle zamana kafa tutarcasına ve inanarak beklemek.
Âdemoğlu beklemeye muhtaçtır, beklemek nefes almakla eş kıymettedir insan için ama bu kolay olduğu anlamına gelmemeli elbette. Tahammül sınırlarını aşan yegane eylem beklemek değil mi ve aynı zamanda insana sabrı öğreten belki de en zor eğitim.
Ben biliyorum ki inanınca beklemek efsaneleşecek. Çünkü inanarak söylenen her off karşımıza saf diyarlar, duygular, şiirler, şairler çıkaracak.
Son olarak "Beklemek beklediği olmaktır." ve beklediği olabilenlere sonsuz selam olsun !
“Öze verilen emeğin hasreti olan özlem.” Bravo.