Bundan yıllar yıllar önce başlamış hikayem. Babam Sadrazamdı yani padişahın en yakınıydı ikisininde ortak dertleri Çocuklarının olmaması… Gitmedikleri hekim denemedikleri tedavi kalmamış vakti zamanında çok üzülürlermiş hallerine. bir gün tedbili kıyafet gezerken bir dilenci görmüşler pazar yerinde muhtaçmış kulak vermişler dediklerine; Bana bir altın verenin dileği gerçek olsun diyormuş adam yaklaşmışlar birer altın vermişler.. İlerde bir ağıç varmış ağacın yanında bir derviş… Derviş bir elmayı ikiye bölmüş yarısını padişaha yarısını babama vermiş ve eğer bunları yerseniz dileğiniz kabul olacak demiş ve eklemiş birinizin kızı birinizin oğlu olacak ikisi birbirini çok sevecek sevenleri ayırmayın… Elmayı yedikten 9 ay sonra padişahın kızı olmuş adı ZÜHRE sonra ben doğmuşum. Benim adım Tahir
Benim adım Tahir onunki Zühre, babam vezirdi benim onunki padişah, gözbebekleriydik sarayın bir dediğimiz iki olmazdı. En iyi hocalardan biz ders aldık, en iyi okullara biz gittik, en güzel atlara biz bindik birgün uyurken öptü zühre beni kardeşim bilirdim ben zühreyi kızdım ona üzüldü.. Sonra bir daha öptü beni dayanamadım vurdum ona kırıldı… Birgün dua ederken duydum onu; Allah’ım dedi Benim sevgimin yarısını Tahir’e ver sonra bişeyler değişti sanki o günden sonra bende çok sevdim Zühre’yi
Sonra kötü bir şey oldu babamı öldü yetim kaldım. Zühre’nin hizmetçisi Arap bir köle vardı birgün padişaha gidip söylemiş birbirimizi sevdiğimizi padişahın aklına verdiği söz gelip azarlamış köleyi ama annesi istememiş beni padişah ile evlendirmek istermiş Zühre’yi .. Sonra Beliboncuk adlı bir büyücüye gidip büyülü bir şerbet almış içirmiş padişaha, padişah şerbetin büyüsüyle verdiği sözü unuttu sonra bana karşı tavırları değişti birgün sinirlenip beni kaledren kovdu
Günüm gecem Zühre’ydi benim, onsuz ne yapacağımın farkında değildim. Yollara düştüm çok şehir gezdim, çok yer gördüm. Sonra bir gün sarayın bahçivan başını gördüm beni saraya girdirmesini istedim girdirdi … Zühre’nin penceresinin altında sitemlerimi türkülerle söyledim Dinledi… Sonra Zühre bana her şeyi dadısından öğrendiğini anlattı çok üzüldüğünü söyledi sarıldık ağladık… Gizliden buluştuk bir süre Arap köle bizi tekrar görmüş tekrar padişah a gitmiş söylemiş her şeyi padişah ferman buyurdu Mardin zindanlarına hapsettiler beni
Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmakta
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte….
Mesela bir barikatta döğüşerek
Mesela Kuzey Kutbu'nu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
Türlü olaylar yaşadım her günümü Zühre’ye kavuşacağım günün hayaliyle geçirdim.Kaçtım zindandan düştüm yollara geldim şehre. Düğün var dediler başkasına vermişler Zühremi bir ozan gibi giyinip düğüne girdim yalnızken gittim yanına sarıldım zorla evlendireceklermiş ağladı… Sonra anlaştık kaçacaktık beraber, tam kaçarken arap köle farkedip haber vermiş herkese. Tam kaçarken kementlerle tuttular beni padişah emir verdi canlı canlı kestiler etlerimi Zühre ağladı başımda bir şiir okudu kapadı gözlerini
Hey tatarlar tatarlar
Birbirine ok atarlar
Çarşıda et tükenmiş
Tahir etin satarlar
Benim adım Tahir; her bahar bir beyaz gül suretinde gelirim yeryüzüne Zühremi görürüm bir kırmızı gül suretinde ama çok geçmez bir kara diken girer aramıza aşıklar budarlar o dikeni ama nafile kavuşamayız birbirimize
Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil..
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istersen dünyadan ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık, Yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden
Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil…