Yaşamını Almanya’da sürdüren yazar Sırrı Ayhan’ın “Berberin Dansı” adlı kitabını yeni okudum. Sürükleyicilik açısından mükemmel bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ülkemizdeki bir akıl hastanesinde, hastaların ve görevli personelin birbirleriyle olan ilişkileri ancak bu kadar doğru ve gerçekçi bir şekilde kaleme alınabilirdi. İnanın okurken kendimi o hastanenin içinde hissettim.
Bu durum yazarın müthiş bir gözlem ve öyküleme gücüne sahip olduğu anlamına geliyor.
İlk kez duyduğum ve doğruluğuna yüzde yüz inandığım yürek burkan acı hastane gerçekleriyle yüzleşmek sarsıcı olsa da maalesef ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde böyle sağlık kuruluşları ve o kurumlarda çalışan bu karakterde insanlar bulunmakta… Akıl hastanesi ortamını bu kadar güzel aktarmak ancak müthiş bir gözlem gücü ile mümkün olabilirdi. Yazar açısından takdire şayan bir özellik…
Yazarın insanlığın en doğal hallerini dini ve kültürel baskı altında kalmadan serbestçe dile getirmesi insana dair ne varsa aynen aktarması; ilk anda okuyucuyu şaşırtsa da sonradan öykünün gerçekliğini ve inandırıcılığını arttırıyor. Tabi bu durum yazarın insanları ve insan ilişkilerini çok iyi tanımasının sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Sade ve akıcı bir dile sahip yazar “Berberin Dansı” adlı bu eserde cinselliği de dozunda kullanıyor. Can’ın hastanedeki kaos ortamında Sevim hemşireyle yaşadığı ilişki öyküye bambaşka bir lezzet katıyor.
Öykünün kahramanı Can’ın öykünün sonunda “Bedran” kimliğiyle karşımıza çıkması ve geçmişiyle ilgili bağlantılarının bu kimlik altında okuyucuya aktarılmasını ise ‘başarılı bir kurgu çalışması örneği’ olarak değerlendirmek gerek.
Yazarın 12 Eylül öncesi ve sonrası ülkemizde yaşanan çalkantılı dönemi devrimci bir örgüt içerisindeki ilişkiler ve bakış açısıyla vermesi o karanlık döneme ait olaylara da ışık tutuyor.
Dönemin faşist cuntasının emri altındaki emniyet ve istihbarat güçlerinin acımasızlığını okurken; aynı acımasızlığın örgüt içinde de yaşandığını, örgütten kopmanın ve yeni bir hayata başlamanın ne kadar zor olduğu da gözler önüne seriliyor.
Tam; “Bu öyküde aşk da olmalıydı.” diye düşünürken, ilginç bir aşk hikayesine de şahit oluyoruz. Can ile Selvi’nin farklı kültürlerden gelmiş olmalarına karşın birbirlerine sevgiyle bağlanmalarını, insan ruhunun sevgiye olan ihtiyacı ve yalnızlığa başkaldırısı olarak yorumlamak mümkün …
3.Baskıya hazırlanan ” Berberin Dansı” adlı kitabın Klaros Yayınları’ndan çıktığını hatırlatıyor ve yazarı Sırrı Ayhan’ı kutluyorum.
Konuk Yazar: Murat Çoküreten