Bir Dem İsyan

6

Anneanneniz öpülesi elleri ile ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz “Aman anneanne be, boş versene!” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya… O sebeple, genetiği değiştirilmiş yemekten kurtulamazsınız…

Kız yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gidiyor… İngilizce konuşuyor… Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! İşte o sebeple, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkum oluyor ve oluyorsunuz…

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için… İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan…

Durakta beklerken yere çekirdek çitleyen bir adam mı gördünüz? Ona “Al abicim, şu poşetin içine çitle, bak yerlere dökülüyor” diyerek yandaki bakkaldan bir poşet alıp vermediyseniz, bu çevre biraz zor temizlenir.

Tamam akşam geldiniz binanıza, apartmanınıza. Ama eğer o merdiven basamaklarını, ayaklarınızı “Yorgunum” bahanesine yere vura vura çıkıyorsanız; veya farkında olmadan yine o basamakları başkalarının rahatsız olacağını düşünmeden “Yahu inmem 10 saniye sürecek” diyerek yine takkudu tukkudu iniyorsanız, daha çok baş ağrısı çekersiniz. Çünkü bunu yapan tek siz değilsiniz.

Oğlunuz dışarı arkadaşlarıyla buluşmaya gitti. Oturdular bir yere, yediler içtiler. Sonra kalkıp eve dönecekler. Ama eğer oğlunuz susadığı için alıp içtiği o “aziz” suyun plastik şişesi yanındaki ağaçların arasına bırakıveriyorsa ve kapağını da yola doğru fırlatıyorsa daha çok ağlayacaksınız. Çünkü oğlunuzu iyi yetiştirip adam etmemişsiniz.

Çocuğunuz ya da kardeşiniz daha küçük mü? Şu lafı aklınıza iyi kazıyın: “Ağaç yaşken eğilir.” Eğer çocuğunuzda/kardeşinizde iyi meziyetlerin olmasını istiyorsanız, onu şimdiden eğitin. Yoksa ilerde “vay efendim kendi böyle oldu, vay efendim ben onun için dişimi tırnağıma takıp çalıştım, ona her şeyi öğretmeye çalıştım ama kafası basmadı” gibi laflar hiç fayda etmez.

Yok başım ağrıyor, yok midem bulanıyor, ya işte kafamda şuramda buramda bir zonklama var, diye direk hastanenin aciline damlıyorsanız, aile hekimi yerine (aile hekimi o sağlık ocağında eşekbaşı ya)… Bu ülke biraz zor kalkınır.

Eskiden çöpleri, hop binanın penceresinden dışarı atarlarmış, o da lap diye sokağı orayı burayı pisletirmiş, sonra sokaklar leş. Şimdi de yol kenarına, araba sürerken camdan dışarıya, piknik yaptığınız yerin az ötesine fırlatıyorsunuz. E tabi belediye işçileri/hizmetliler ne iş yapacak değil mi? İnsanları uyarmadıkça ne siz düzelirseniz, ne de onlar. Daha çok diyeceğiz: “şu pisliğe bak ya, yazık değil mi devlete, millete?”

Hamur yoğurmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı börek yapıp çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu kızınız.

Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığı için, daha 10 yaşında yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor yavrunuz.

Zor mu evde yoğurt yapmak? Evde salça yapmak? İster buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bundan dolayı bütün aile kabız…

Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

Tatlı krizin tuttuğunda, diğer çikolatalardan daha sağlıklı diye bitter çikolataya hücum edeceğine alıp yesene bir meyve, hem tatlı hem daha sağlıklı değil mi? Niye koymuyorsun evden çıkarken çantana bir elma?

Her akşam yemekten sonra tatlı niyetine alıyorsun önüne dondurmayı, cipsi… löp löp götürüyorsun. Nerde kaldı o yüce meyve tabakları?

Taze taze yesinler diye pazara gidiyorsun… Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyor, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun…

Enginar, börülce, madımaktan haberin yok; gazetelerin, tv programlarının tiraj almak için uydurduğu uzmanlarında brokoli, Brüksel lahanası tarifleri öğreniyosun… nerde kaldı annenin, anneannenin o nefis tarifleri?

Profesörlerimiz, karakovan balına sahip çıksa, şimdi her yerde wafflecı değil, karakovan balcısı olurdu.

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, ayak üstü ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri yemeyi, şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

Dolayısıyla, ya kafayı değiştireceğiz ve önümüze döneceğiz, yahut da ne verirlerse onu yiyeceğiz!..

(Yazıma yardımı dokunan dertli bir adama teşekkür ederim.)

Kitap okumayı seven ve bu devirde herkesin kendine göre haklı olduğuna inanan bir şahısım. Çağ deviren fikirler üretmeye tekrar başlamamız gerektiğine inanırım. Ne demiş atalarımız: Önce eğitim!

6 Comments

  1. Çok haklı bir yazı. Oturduğum sitenin huysuz komşusu olarak hak vererek okudum. Buradaki çocukları yere çöp atarken görünce tabii ki kızıyorum, bir gün bu çocuklardan biri bana dedi ki “burda çalışan abiler topluyor zaten”.
    Kızı erkeği yok, bana göre herkes kıyısından köşesinden mutfak işinden anlamalı. İki oğlumu da öyle büyütüyorum.

    • Teşekkürler yorumunuz için. Gerçekten de öyle. Oğlan-kız gözetmeden her çocuğu öyle büyütmek lazım.

  2. Yerlere çöp atma konusunda bilinçsizlik var doğru aslında bu işler için büstler olsa az da olsa çöpü attığın zaman kuruşla da olsa para veren bir sistem belki o zaman dilenme illeti de azalırdı. Bu şekilde bilinçli olacağımızı düşünüyorum. Meyve tüketme konusuna güzel değinmişsiniz gerçekten şeker aslında vücudumuza ters bitteri bile az tüketin diyorlar. Dediğiniz gibi gofret için reklam yapıldığı kadar meyve, sebze için de yapılsa. Dedikleriniz çok güzel bir uyarı ve hatırlatma mahiyeti taşıyor. Teşekkür ederim.

    • Teşekkür ederim, fikirleriniz gerçekten çok güzel. Bir de bunları hayata geçirebilirsek çok güzel olur.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Eleştiri Kategorisinde Son Yazılar