sincap ve doga

Bir Palamut Meselesi

/

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne insanı bunaltacak şekilde sıcak ne de üşütecek kadar soğuk… Yağmurun yeni yağmasından mütevellit toprağın en zarif, en güzel çocukları; çiçekler buram buram kokuyor. Ağaçlar, yeryüzünü çivilemişler gibi heybetle duruyorlar. Ve gelecek güzel günler için insana umut veriyorlar. Kuşlar; birbirlerinin sözünü hiç kesmeden, bir bestekar gibi ahenk içinde şakıyorlar. Ateş böcekleri parlamak için geceyi bekliyor. İşte şu an tam olarak olmak istediğim yerdeyim. Beni buraya getiren her şeye olmasa da birçok şeye şükran duyuyorum. İçimden bu cümleyi tekrar ediyorum “İşte, olmak istediğim yerdeyim.” Beni mutlu eden bu cümleyle birlikte aklıma, beni yaralayan cümlelerde geliyor. “Peki olmak istediğim ben miyim?” Bu cümle beni paramparça ediyor. Her seferinde, ilk insandan başlayarak son doğan bebeğe kadar bütün insanlığa soruyorum. Bulutlara, ağaca, yedilerin bilgini denize soruyorum. Bu hayata ilk kez gelişim ve bundan ötürü üstümden hiç atamadığım acemiliğim canımı yakıyor. Birçok şeyi biliyorum, biliyorum bilmesine de…

Beni benden alıverip uzaklara götüren bu düşüncelerle boğuşurken bir anda ağaçtan düşen bir palamut tanesiyle irkildim. Küçük bir palamut adeta daldığım rüyadan beni uyandırdı. Merakla ağaca baktım. Küçük bir sincap bir cambaz edasıyla daldan dala atlıyordu. İçinde bulunduğum düşünce tufanından sıyrılıp onu izlemeye başladım. Kafasını çevirip her bakışında zarif, her hareketiyle hayat dolu olduğunu, onu izleyen herkese göstermek ister gibiydi. Kahverengi tüylü, boyundan uzun kabarık tüylü kuyruğu ve bir karış boyuyla gerçek bir sincaptı. İşte dünyanın mükemmel yabani kedileri diye geçirdim içimden… Ben bunları düşünürken, sincap anormal şekilde benden rahatsız olmuştu. Aklımı okuyamadığına emindim, düşündüklerimi duymuş olamazdı. Ancak bir şeyler istediği apaçık ortadaydı. Bense bir yandan Bay Sincap’ın her hareketini dikkatle izlemeye devam ediyor öte yandan sincap dilinden anlamadığım için içimden hayıflanıyordum.

Sincap, ince dallardan yavaş yavaş ağacın gövdesine doğru sokulmaya başladı. Belli ki aşağı inecekti. Ağacın yere en yakın kovuğuna kadar geldi ve durup o da beni dikkatle izlemeye başladı. Bu sırada ben de gözlerimi bir süre ondan uzak tutmaya çalışarak onun güvenini kazanmaya çalıştım. İşte tam da tahmin ettiğim gibi…

Ağacın gövdesini asma bir merdiven gibi kullanarak yavaş yavaş aşağı indi. Rahat, profesyonel ama tedbirli bir cambaz edasıyla ayağımın dibine kadar yaklaştı. Onu ürkütmemek için nefes bile almıyordum. Yavaş hareketlerle yaklaşmaya devam etti ve hemen ayağımın dibinde duran palamudu korkak bir hamleyle bir anda yerden kapıverdi. O an sanki yeni bir kıta keşfetmişçesine heyecanıma engel olamayıp Bay Sincap’a umutla baktım. Benim sincap dilini bilmediğim gibi o da beni tanımıyordu, bu yüzden benden korkmuştu. Palamuduyla birlikte tırısla ağaca tırmanıveren sincap zihnimde hiç beklemediğim yeni bir lamba yakmıştı.

Şaşırmıştım şaşırmasına çünkü ağaçta belki daha binlerce palamut vardı. Hepsi de bana göre birbirinin aynısıydı. Sincap neden benden korktuğu halde ayağımın dibine düşen bir palamudu almak için ona göre böylesine tehlikeli bir işe kalkışmıştı?

Düğümler zihnimde birer birer çözüldü. Bay Sincap kesinlikle fuzûli bir iş peşinde değildi. Bana göre, binlerce palamut olsa bile ve bu palamutların hepsi birbirinin aynısı olsa da o palamut Bay Sincap’ın palamuduydu. Bana göre, hepsi aynı olsa da o palamut, Bay Sincap için özeldi. Tıpkı bizim hayatımızdaki bazı şeyler gibi…

Aslında, anlam yüklediğimiz birçok şey eşsiz ve benzersiz değil. Evet bu realite ancak hayat; birbirinden bağımsız birçok değişkenle örülmüş, anlaması ve anlamlandırması pek zor kompleksler sentezi. İşte tam da bu yüzden hayli karmaşık. İçinden çıkamadığımız birçok sorunun kaynağında da bu gerçek yatıyor. O kadar çok değişken, hayatımızı yönlendirebilecek o kadar çok şey var ki… Bu seçenek çokluğu bazen bizi seçimsizliğe, bu seçimsizlik de bizi boşluğa itiyor.

Günün sonunda, Bay Sincap palamuduna kavuşmuştu. Ben de bu olaydan payıma düşeni almıştım.

Velhasılı kelam, her şeyi sürekli düşünüp eylemsizliği sanki en doğru yolmuş gibi devam ettirmekten vazgeçmeli. Yapılması gerekeni bildiğimiz halde, eyleme geçirmediğimiz düşüncelerimiz yüzünden acı çekmek yerine bir yerden başlamalı. Hayata biraz daha eylem katıp bir şeyleri özel kılmaya çabalamalı. Hayatımıza özel kıldığımız şeyleri katmalı, onların peşinden gitmeliyiz. Ve belki böylelikle, sevdiğimiz şeylerin peşinden gidip sonunda olmak istediğimiz kişi olabiliriz.

Gezmeye, okumaya, güzel bir tiyatro izlemeye aşığım. Gecenin bir yarısı eve giderken, sessizce yanınızdan geçebilirim. Sizinle aynı oyunda, yan yana aynı repliğe gülebiliriz. Evet, o gün bunun farkına varamayabiliriz. Ama belki bir gün, bir anıda, bir yazıda rastlaşırız sizinle. Kim bilir?

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın