Tarihteki en büyük komutan ve devlet adamlarından bir tanesi olan Büyük İskender hakkında yüzlerce kitap ve binlerce makale bulunuyor. Bu büyük generalin kısa hayatına sığdırdığı devasa işleri öğrenmek için bloglar, hayatına dair kısa yazılar veya internet ansiklopedileri yeterli değildir. Onun tarihini öğrenmek için daha ciddi kaynaklara ve kitaplara başvurmak gerekiyor. Bu yüzden Jona Lendering’in Büyük İskender kitabı değerli bir eser olarak karşımıza çıkıyor.
Ülkemizde ne yazık ki biyografilere çok az önem veriliyor. Halbuki biyografi eserleri, bir insanı anlamaktan ziyade bir dönemi anlamanın da en önemli kaynaklarından bir tanesidir. Büyük İskender hakkında çok fazla kitap olmasına rağmen ne yazık ki çoğu Türkçeye çevrilmiş değil. Aslına bakarsanız bu durum bütün biyografik tarihi eserler için geçerli. Türk kütüphanesinde tarihi portrelerin yeri çok az.
Jona Lendering’in kitabı; Büyük İskender’in döneminin öncesinde, babası II. Philippos’tan kısaca başlayarak Makedonya’nın, Perslerin ve Yunanistan’ın özelliklerinden bahsediyor ve o döneme ait siyasal eğilimlere değiniyor. İskender’in küçüklüğüne, aldığı eğitime yer verilen kitapta mitolojik bağlantılardan da bahsediliyor. Önemli noktalarda görsel ve şemalar da bulunuyor ki bunlar gerçekten faydalı. Ayrıca kitabın sonunda İskender’in ölümüyle birlikte ortaya çıkan manzaralar, isyanlar ve iktidar mücadelesi de anlatılıyor. Yani kısacası bu kitap, Büyük İskender dönemini genel hatlarıyla okuyucuya sunmuş.
Anlayabileceğiniz üzere, İskender tarihi derken sadece savaşlara değil; Büyük İskender’in ailesine, evliliklerine, mitolojiye, kişisel özelliklerine, ordunun eğilimlerine, siyasal özelliklere de değinilmiş. Bu yüzden kitap oldukça doyurucu ve hacimli. Elbette Büyük İskender’i anlamak için tek kitap size yetmeyecek fakat eğer Türkçe okuyacaksanız, okumanızı tavsiye ettiğim kitap Jona Lendering’in Büyük İskender’idir.
Bu kitabı diğerlerinden ayıran en önemli etmenlerden birisi de yalnızca batı kaynaklarını kullanıp onlarla sınırlı kalmıyor olması, doğu kaynaklarından da faydalanmasıdır. Ayrıca benim en çok hoşuma giden, yazarın bütün bu kaynaklar arasında karşılaştırmalar yapmış olması. Kitapta bu kaynaklarla ilgili birbiriyle çelişen ifadeler tartışılmış ve hangisinin daha doğru olabileceği belirtilmiş.
Jona Lendering kitabında bolca; Gökbilim Güncesinden, Flavius Arrianus’un Anabasis’inden, Plutarkhos’tan, Quintus Curtius Rufus’tan, Ksenophon’un Anabasis’inden, Asur ve Babil kroniklerinden yararlanmış ve alıntılar yapmış. Bana göre kitapta batının bakış açısı hakim olsa da doğu kaynakları da harmanlanmış. Buna ek olarak, kaynaklarda hangi amaçlarla tarihi olayların çarpıtılabileceğine de değinilmiş ki bu tarih okuru için çok faydalıdır.
“Kale komutanı Sogdianalı Ariamazes, kaleyi kuşatmak isteyen İskender’e kalenin zaptının olanaksız olduğunu hatırlatarak, krala alaycı bir dille, birliğinde uçan Makedon askeri olup olmadığını sorar. Kanatlı Makedon elbette yoktur; ne var ki, ordusunda, yalçın kayalara ve çok dik yamaçlara tırmanmaya alışkın usta dağcılar vardır; gece saatlerinde işe koyulan dağcı grubu zorlu bir tırmanış başlatarak gün ağardığında dağın en yüksek noktasına çıkar. Bunun üzerine Artabazus’un oğullarından birini tercüman olarak görevlendiren İskender, onun aracılığıyla uçan askerlerinin herkesi öldürmeye hazır olduğunu bildirir.”
Ayrıca hoşuma giden bir başka özellik ise, Büyük İskender’in ordusunu geçirdiği engebeli arazilerin es geçilmemesi oldu. Orduların yaşadıkları zorlukları anlayabilmek adına, birkaç noktada, mevcut bölgelerin bugünkü durumlarıyla kıyaslar yapılmış. Örneğin, İskender’in ordusunun geçtiği araziyi günümüzde tren yolculuğuyla geçmeye kalkışırsak “doksan kadar köprü, otuz dört tünel” yol kat etmek zorunda kalıyormuşuz. Bu kıyaslama, okurun gözünün önünde bazı şeylerin daha kolay canlanmasını sağlıyor.
Büyük İskender kitapları genellikle iki farklı bakış açısına sahiptir. İlki, onun bir kurtarıcı ve fethettiği toprakları medenileştiren bir hükümdar olduğudur. İkincisi ise, onun bir despot, zalim bir hükümdar ve bir emperyal güç olduğudur. (Jona Lendering de kitabında bir bölümde “emperyalizm” kavramını kullanmış. Aslında bu anakronizmdir.) Bu kitapta ise daha çok bu ikisinin bir sentezi oluşturulmuş. Bence de asıl olması gereken şey bu. Bana sorulacak olursa, bu sentez havasını oluşturan şey temel olarak, farklı kaynakların bir arada tartışılmasından dolayıdır. İskender’in zalim bir hükümdar mı yoksa bir kurtarıcı mı olduğuna okur karar vermelidir ve Jona Lendering bu kararı okuyucuya güzel bir şekilde bırakmış. Fakat Büyük İskender ne o ne de budur. O hem savaş makinesi ve bir zalimdir hem de fethettiği toprakları medenileştiren bir fatihtir. (Aslında farklı kesimlerin bu medeniyetten kastettiği şey, yunan felsefesinin fethedilen topraklara götürülmesi yani “helenleştirmek”tir.)
Bu kitapta bulduğum bir eksiklik, ayrı kaynaklardaki orduların sayısal farklılığının araştırılmaması oldu. Aslında amacına uygun olarak, farklı kaynaklarda belirtilen asker sayıları, ölümler ve bunun gibi sayısal veriler kitapta belirtilmiş. Keşke ölüm-kalımlar arasındaki sayısal uçurum farkları tartışılmış olsaydı. Lakin burada yazarı çok da suçlamamak lazım çünkü bu tarihin bütün noktalarında böyledir. Piyadeler, ordular, mühimmatlar abartılır ve bu abartmalardan ölen askerlerin sayısı da payını alır.
Başta da belirttiğim gibi, Türkçeye kazandırılmış tarihi portrelerle ilgili çok az kitap, çok az çeviri var. Büyük İskender adına bu açığı dolduran güzel bir eser olan Jona Lendering’in Büyük İskender kitabını Kronik Kitap Yayınevi’nin Mart 2018, 3. baskısından okudum. Kitapta bol bol harita var ve en sonunda da tarihi kronolojik bir sıra bulunuyor. Türkçeye Burak Sengir çevirmiş. Büyük İskender tarihine meraklı herkese bu kitabı öneririm. İyi okumalar…