Bu günlerde Parlak Jurnalin yeni katılmış bir yazar olarak yazacak bir konu bulmakta çok zorlandım. Bulmak demek istemiyorum aslında seçmek… Daha öncesinde yazma üzerine çok gayret göstermiş ancak kendimi başarılı bulmamıştım dolayısıyla da böyle ir işe girişmemeye kararlıydım. Yalnız çok değerli arkadaşlarım sağ olsun her gün alttan alttan gizli mesajlar vererek beni yumuşattılar ki şu an yazıyorum. Böyle kısa dördüncü boyut bir girişten sonra seçmekte zorlandığım konumuza gelelim, bu seferlik biraz kolaya kaçmış olayım yazacağım konu bir çizgi-dizi hakkında samimi düşüncelerim, daha doğrusu bir Japon animasyonu olan Naruto’nun kendini bana nasıl izlettiği. Başlamadan ilgisi kaçanlara söylüyorum elimden geldiğince spoiler vermeyeceğim ve hikayenin gidişatıyla ilgili konulardan kaçınacağım asıl önemli olan belki de çocuğunuzun neden katanalara, kunailere ve benzeri bir sürü şeyle kafayı bozduğunu açıklayacağım. Başlıyorum…
Naruto daha öncede belirttiğim gibi bir Japon animasyonudur, Masashi Kishimoto’nun yazdığı mangadan (Çizgi roman) uyarlanmıştır. İlk defa 1997 yayımlandı yani belirtildiği üzere bayağı eski sayılabilir. O dönemden beri kâh mangasıyla kâh animesiyle ün saldı ve milyonlara ulaştı, dolayısıyla bunu siz duymadıysanız yanınızdaki 10 kişiden biri en azından bir kere duymuş olmalı diye düşünüyorum.
Hikaye Naruto Uzumaki adında bir çocukla başlıyor, Ninja olmak onun hayali ve en güçlüsü olmak istiyor ve bilirsiniz ki bu çocukta özel bir güç var yalnız bu özel güç sandığınız kadar basit bir şey değil diyerek geçiyorum izlemeye zaman ayırırsanız ki 2.sezonuyla birlikte kabaca 720 bölüm 24er dakikadan toplam 12 gün geceli gündüzlü vaktinizi alacak.
Bu çizgi-dizi aslen Ninjalarla dolu bir boyutta geçiyor. Süper güçler, anlam veremediğiniz hareketler, katanalar, kunailer, shurikenler. Bu aksiyon ögeleri bir aradayken zaten ilgi çekmiyor değil. Hikayesi başlarda pek anlam vermese de ileride gerçekten ilginç ve konuların hep toparlandığını fark ediyorsunuz ayrıca verdiği mesajlar aslında üzerinde düşünüldüğünde mantıklı dedirtiyor ve bu hikayeyi yazanın tamamen amaçsız bir aksiyon çizgi filimi yazmadığını anlıyorsunuz. Kısa bir örnek vereyim Naruto bir Hokage (zamanının en güçlü ninjası ve köyün yöneticisi) olmak istiyor ve çocuk yaşında verdiği bu kararı üzerine bir konuşma yaparken “Kısayol mu? Hokage olmanın kısa yolu yok.” diyor. Şimdi bu lafın duyunca “biz çalıştık da ne oldu” veya “ulan şu Paris Hiltona baksana hayata bir sıfır önden yok yok beşe sıfır önden başladı” diyor olabilirsiniz ancak bu verilen mesajın geçerliliğini değiştirmiyor.
Şu ana kadar yazdıklarımla anlatabildim mi bilmiyorum kısa özet geçeyim, Naruto adlı bir çocuk var amacı uğrunda çalışmaktan ve çatışmaktan kaçınmıyor etrafındaki insanlarla güçlü dostluk bağları kuruyor ve 720 bölüm boyunca o karakterleri sizlere yaşatıyor. İlk 20 bölümde geçen olaylar ile ilginiz pik seviyeye ulaşıyor ve bu ninja dünyasının içine giriyorsunuz. Yavaş yavaş her bölümde karakterlerin çatışmasını her çatışmadan sonra bir önceki hallerinden daha güçlü oluşunu birinci elden deneyim ediniyorsunuz, ve benim gibi eski izleyicilerinden iseniz onlarla beraber büyümüş oluyorsunuz.
Şimdi gelin gelelim eldeki konuya; çocuğunuz neden garip koşuyor. Eğer çocuğunuz kollarını arkasına uzatıp iki büklüm bir şekilde koşuşturuyor, sürekli keşke bir katanam olsa diyor, evde kağıttan ve kartondan shurikenler (ninja yıldızları) yapıyorsa, büyük ihtimalle kendini bu ninja dünyasına kaptırmıştır. Şahsen doktor değilim ama bu konu hakkında teşhisimin doğruluğuna eminim. Bu arada kendini fazla kaptıranlara internetçede “weeaboo” deniliyor ki bu tamamen ayrı bir yazı konusu.
Elinize sağlık sayın O.T.C. bey.
Erkan kim?