Canlılar sürekli olarak bir eylem içerisindedirler. İnsanlar ne ile iştigalse onu bilmeleri gerekir ki bu aklın gereğidir. Birey yaşadığı çevrenin bir ürünüdür. O çevre etrafında şekillenir ve o dokuda yoğrulur. İnsan kendi dünyasında sahip olduğu çevreyi ve dokuyu sonuna kadar bildiğini düşünür fakat bu doğru olmayabilir. Burada bahsedeceğimiz esas nokta, insanın dünyayı anlamlandırabilmesidir. İnsan dünyada yaşadığına göre onu bilmeli ve öğrenmelidir ki ilerleyebilsin ve olaylara farklı bakabilsin. Eğer bir birey farklı dokuları öğrenmek istiyorsa ve merak ediyorsa –ki bu öğrenme merakı üst düzey entelektüel bir işlevdir- ne yapmalıdır? İşte tam olarak coğrafyanın ve tarihin önemi burada ortaya çıkmaktadır.
Başlıkta coğrafyayı ve tarihi görüp girmiş bulundunuz ve ben ise bireyden bahsediyorum. Çünkü coğrafya ve tarih aslında bireyin öz dokusunu oluşturmaktadır (lakin çoğu zaman olduğu gibi birey bunun farkında olmayabilir). Tarih ile başlayacak olursak, tarih sizin kendi şuurunuzu oluşturur. Fakat bunu tek taraflı bir şuur olarak düşünmeyin. Kendi tarihinizden ne olduğunuzu öğrendiğiniz gibi dünya tarihinden de dolaylı olarak ne olmadığınızı öğrenirsiniz. Tabi buna zıt olarak da neler olabileceğinizi görürsünüz. Tarihte kıyaslama yapmak çok mühimdir. Farklı toplulukların tarihini öğrenmediğiniz takdirde bu çok mühim olgudan mahrum olursunuz ve bu mahrumiyet, dağarcığınızı tarih zannettiğiniz fantezilerle maruz bırakır. Bu fantezilerle birlikte tek taraflı bir tarih anlayışı da sizi ancak fanatik yapacaktır. Bu yüzden tarihte kıyaslama ve bunu yapabilmek için gerekli olan dünya tarihi bilinci çok önemlidir.
Coğrafya ile devam edersek, coğrafya da bireyin dokusunu oluşturan temel etmenlerden bir tanesidir ve tarihten ayrılamaz. İşte çok önemli bir alan olan tarihsel coğrafya bu ayrılmazlığın bir ürünüdür. Coğrafyanın dünyayı anlamlandırma konusundaki önemine örnekler vermeden evvel bir bireyin öz dokularını oluşturan sosyolojik sıralamayı şu şekilde yapabiliriz: 1) aile-çevre, 2) mahalle, 3) şehir, 4) ülke, 5) bölge ve 6) dünya. İşte bu sıralı basamaklardan bir sonrakine geçebilmek için sonraki basamağı anlayabilmek ve öğrenmek gerekiyor. Ülkenizin tarihini ve coğrafyasını biliyor olmanız, dünyayı anlamlandırmanız için çok da yeterli bir ölçüt değildir. Dünyadaki ülkeleri, onların coğrafyalarını ve tarihlerini bilmelisiniz. Kendi ülkenizle ve tarihinizle kalırsanız yavan olacaksınızdır. Çünkü tek taraftan bakmak sizi her zaman tek sonuca götürür. Tek sonuca gitmemek ve gerçekçi bir görüşe sahip olmak ve dolayısıyla olayları yorumlayabilmek için coğrafyaları bilmek pek mühimdir.
Coğrafya dendiğinde umumi akla gelenden farklı olarak, dünyayı tarihsel coğrafya çerçevesinde anlamlandırmak amacıyla size daha önemli bir şey söyleyeyim ve örneklendireyim: Bir ülke düşünelim. Mesela bu ülke son on yıl içerisinde oldukça önemli olaylara sahne olan Suriye olsun. Burada önemli olan şey sizce nedir? Sınırları bilmek ve dünya haritasında görünce “burası Suriye” demek midir önemli olan? Suriye’nin tarihini, coğrafyasını bilmelisiniz lakin mevcut halkın dokusunu bilmelisiniz. Düşünce akımlarını, etnisiteleri, hangi kesimlerin ülkeyi nasıl ve neden yönettiklerini, reayanın düşüncelerini, insanların ülkülerini bilmelisiniz. Suriye’nin Arap kökenli olmasına rağmen neden diğer Arap ülkelerinin tam zıddı bir siyaset izlediğini bilmelisiniz. Geçmişte kaç parçaya bölündüğünü, hangi devletlerin yönetiminden geçtiğini ve hangi mandalarca yönetildiğini, hangi bölgede hangi etnisitenin daha yoğun olduğunu bilmelisiniz. Neden Hristiyan nüfusun geçmişte doğudaki Lübnan’a gittiğini bilmeli, neden Ürdün’le çatıştığını bilmelisiniz. Hangi bölgede neden alevi kökenlilerin yoğun olduğunu, neden Filistin’e ciddi yardımlar denemiş ender ülkelerden biri olduğunu bilmeli, neden Rusya’yla yakın olduğunun sebeplerini araştırmalısınız. Diğer taraftan da tabi, Rusya’nın Suriye’yi desteklemesindeki çıkarlarını düşünmelisiniz. Özetle, ülkeleri çok geniş bir çerçeve dahilinde öğrenmeye çalışmak önemlidir. Coğrafyayı bilmek ve farklı olan dokuyu kavramak için bu şekilde bir disiplin kullanmalısınız. İşte tarihi ve coğrafyayı bu şekilde bilecek ve dünyayı doğru olarak bu şekilde anlamlandıracaksınız.
Hayali bir sırayla örnek vermeye devam edersek: Tarih ve coğrafyayla dünyayı anlamlandırma sürecinde ilk örneğimiz olan Suriye’den Ürdün’e oradan İsrail’e geçeceksiniz. Filistin’de dolaşıp sonra Mısır’a atlayacaksınız. Dünyayı coğrafya kullanarak anlamlandırmak için bunları öğrenmeniz gerekecek. Pakistan’a dikkat edecek, bambaşka dokulara sahip İran’ın tarihi köklerini kazacaksınız ve bu sayede coğrafyaları anlayacaksınız. Ama kendi bölgenize sıkışıp kalmayacaksınız ve mesela Uzak Asya’ya atlayacaksınız. Çünkü dünya Avrupa ve Kuzey Amerika’dan meydana gelmiyor. Bu geçmiş asırlardan kalan çürümüş tarih ve coğrafya algısından kurtulmalısınız. Çin medeniyetini öğreneceksiniz. Hindistan’ın bölgedeki siyasi zıtlığına dikkat edeceksiniz. Tarihte SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti- Yugoslavya’nın üç farklı kutba ait yıldızlar olduğunu keşfedeceksiniz ve nedenini sorgulayacaksınız. Çin ve Tayvan çatışmasına dikkat edeceksiniz. Benlik şuurunuzu böyle oluşturmalısınız. Yaşadığınız yer dünya ise burayı bilmek zorundasınız. Eğer bilmeden de yaşamanın mümkün olduğunu düşünüyorsanız, yaşamanın muasır tanımını bir gözden geçirmenizi tavsiye ederim.
Manş’a, Basra’ya, Hürmüz’e, Umman’a, Süveyş’e göz atıp; Tunus’u, Libya’yı, Cezayir’i, Sudan’ı, Somali’yi, Habeşistan’ı, Kenya’yı, Güney Afrika’yı okuyacaksınız. Amerika kıtasını ve haklarını bileceksiniz. Bunlarla da kalmayacak; tarihsel coğrafyayla birlikte Burma’ya gideceksiniz, Laos’a, Vietnam’a gideceksiniz. Buralardaki tarihi emperyalist çıkarları araştıracaksınız. Vietnam’da yüzbinlerce ABD askeri olmasına rağmen kuzeyin güneye nasıl galip gelebildiğini sorgulayacaksınız. Japonya’nın II. Dünya Savaşı politikalarına dikkat edeceksiniz. Bu politikaların I. Dünya Savaşı’ndaki köklerini araştıracaksınız. Tayland’a geçecek oradan Malezya’ya inecek ve çetin ceviz Singapur’a geçeceksiniz. Okurken ve araştırırken sorgulayacaksınız, amacımız sınav geçmek değil dünyayı anlamlandırabilmek. Endonezya’ya, Yeni Gine’ye geçecek ve Avusturya ile Yeni Zelanda’nın askeri üslerine bakacaksınız. Pasifikteki irili ufaklı onlarca küçük adanın küçüklüğüne aldanmayacak ve o stratejik hazinelerin ne işe yaradığını sorgulayacaksınız. Marshall Adaları’na, Hawaii’ye, Solomon Adaları’na bakacaksınız. Ama bunlara haritadan açıp kuru kuruya bakarsanız hiçbir şey öğrenemezsiniz. Bunların tarihlerini okumalı ve mesela harp tarihindeki değerlerine bakmalısınız.
Balkanlara bakacak, eski Yugoslavya bölgesinin karmaşasını okuyacaksınız. Kırım’a dikkatlice bakacaksınız. Ülkelerin çatışmalarına dikkat edeceksiniz. Polonya’ya göz atacak, Çekoslovakya’nın neden bir olduğunu ve neden ayrıldığını düşüneceksiniz. Almanya ve Fransa’ya bakacak ve bu ikisi arasında bitmek tükenmek bilmeyen sınır anlaşmazlıklarına odaklanacaksınız. Toplumlarının düşüncelerini bilecek ve halkın fikrini öğrenmeye çalışacaksınız. Neden birinin Katolik diğerinin Protestan olduğunu düşüneceksiniz. Neden geçmişte Almanya’da yüz küsurlarca üniversite var iken Fransa’da sadece onlarca olduğunu tartışacaksınız. Bir derya İtalya’ya bakacak, İtalya’nın sınır kentlerindeki seperatizme dikkat edeceksiniz. Sicilya’ya, Korsika’ya, Sardunya’ya odaklanacaksınız. Benelüks ülkelerine bakacak ve İsveç ile Norveç’in kıyaslamasını yapacaksınız. İngiltere’ye gidecek ve İrlanda’ya İskoçya’ya dikkat edeceksiniz. Galler’e bakacak ve Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti’nin farkına kafa yoracaksınız. Kıtaları bir bütün olarak ele almalısınız. Mesela İspanya’ya bakıp Portekiz’e bakmazsanız, dünyayı anlamlandırmada güçlük çekmek tesadüf olmayacaktır. Bu örnekler uzar gider…
İşte dünyayı anlamlandırmak böyle bir süreç olmalıdır. Bunları, üst düzey bir entelektüel işlev olan merak duygusuyla yapabiliriz. Kendi tarihimiz ve coğrafyamızla kalmamalı, etrafı öğrenmeli ve etrafla da kalmayıp dünyayı öğrenmeliyiz. Böylece dünyayı anlamlandırabiliriz. Anlamlandırmak ise bize gerçekçi bir dünya görüşü sunacak ve yapacaklarımızda bize yol gösterecektir. Tarih bilincine sahip, başka milletlerin dokularını öğrenebilecek bireylerin varlığı ve onların bu dünyayı anlamlandırıp bizi ileriye taşımaları; bu bahsedilen geniş çerçeveli tarih ve coğrafya anlayışıyla mümkündür.