Bir Rüyanın Peşinde: 570 Saat Uçtu ve Dünya Turunu Tamamladı
İbrahim Tanju Adalı’nın hayallerinin peşinden koştuğu “Edebiyatın İzinde Bir Dünya Seyahatnamesi” kitabı, nihayet seçkin kitabevlerinde yerini aldı.
11 yıl önce, yazarın bu dünya seyahatini tamamlama umudu hiç yoktu. Çünkü ciddi bir uçak korkusu vardı. Ama pes etmedi ve çocukluğundan bu yana okuduğu 500 kitabın onu sürüklediği yerlere arabasıyla gitmeye başladı. Uçaksız gidilecek yerleri bitirdiğinde ise artık uçak korkusu onu durduramazdı.
Adalı bu seyahatnameyi tamamladığında, ziyaret ettiği 100 ülkenin kültürü, edebiyatı, inançları, hayalleri ve gerçekleri “Edebiyatın İzinde Bir Dünya Seyahatnamesi” adıyla 2025 Mart ayında Boyut Yayın Grubu tarafından okuyucuların beğenisine sunuldu.
İbrahim Tanju Adalı’nın deklanşöründen çıkan, 600’ü aşkın fotoğrafı da içeren bu kitap; seyahatname olmasının yanı sıra, okurlarını Anton Çehov’un izleriyle Rusya’ya, Eduardo Galeano’nun izleriyle Uruguay’a, Pablo Neruda’nın izleriyle Şili’ye, Wole Soyinka’nın izleriyle Afrika’ya ve daha nice edebiyatçının izinde dünyanın yedi kıtasında bir yolculuğa çıkarıyor. Bu kitap, okuyucularının dünyayı daha iyi anlayıp her ulustan insanları daha yakından tanımasını sağlayacak.
Her geçen sene dünyanın daha da kötüye gittiği çağımızda, bu kitapta sadeliğe, hümanizme, barışa ve hepsinden öte edebiyata adanmış bir ömrün heyecanlarına, mutluluklarına ve hayal kırıklıklarına yakından tanıklık edeceksiniz.
Kitap, yazarın öğrencilik yıllarında bir gece yarısı Moskova’dan kalkan trene binmesiyle başlıyor. Yazar, o satırları şöyle anlatıyor:
“Rüyamda, Tolstoy’un Anna Karenina romanındaki Vronski’nin yerine geçmiş, Moskova’dan kalkan o trene binmiştim. Tren, karları yara yara St. Petersburg’a giderken bir istasyonda durdu. Ben de inip karlarla kaplı istasyonda yürürken Anna Karenina ile karşılaştım…
O anın sonsuza kadar sürmesini isterdim ama irkilerek uyandım. Uyku sersemi düşünebildiğim tek şey şuydu: O anların yazıldığı tren istasyonuna gitmeliydim. Tolstoy oradaydı; en azından 140 sene önce oradaydı ve hâlâ o istasyonda izleri olmalıydı.
Bir an delirdiğimi düşündüm. Edebiyat için birçok şey yapacak olsam da, uçak korkusuna sahip biri olarak oraya gidemezdim. O gece yarısı kalkıp kendime bir çay demledim. Ders çalışmam lazımdı ama elimdeki tıp kitabından bir satır bile okuyamadan kalkıp Anna Karenina’yı aldım ve o geceyi bir kez daha okudum:
‘Korkunç bir fırtına istasyonun köşesinden hücum ediyor ve tekerleklerin arasında tozu dumana katarak ıslık çalıyordu. Vagonların, direklerin, insanların, görünen her şeyin bir tarafı karla örtülüydü ve bu örtü giderek büyüyordu.’
Daha üç satırı tamamlayamadan, kendime ve fobime olan kızgınlığımdan gözlerim doldu. Hırsımdan ne yapacağımı bilmiyordum. Sonra beni teselli eden o harika fikir aklıma geliverdi: Artık okuduğum romanlarda geçen tüm özel noktaları not etmeliydim.
Tamam, şu anda bitirmem gereken bir Tıp Fakültesi vardı ve gelecek için de çok zamanım olacaktı. Belki ileride bir gün o istasyona giderim diye, boş bir deftere yukarıdaki satırları not ettim. O gece ders çalışmaktan vazgeçerek rahatça uyudum.”
İşte şimdi, 40 yıllık o eski defterlerin yarattığı hayalin ilk gününü yazar Edebiyatın İzinde Bir Dünya Seyahatnamesi’nde şöyle anlatıyor:
“Bu yolculukları, okurken mutlu olacağım bir kitapta toplamak istedim. Yazacağım kitapta edebiyat olsun, müzik olsun, bilime duyduğum sonsuz tutku olsun istedim. İyi insana duyduğumuz hasret olsun istedim. Kirli siyaset hiç ama hiç olmasın istedim.”
Bu satırlardan sonra hızla geçen 10 yılda, en zoru da yazarın kendisiyle ve gördükleriyle yaptığı mücadele olmuştu. Gitmemesi gereken yerlere gitti, görmemesi gereken yerleri gördü. Kimi zaman yıkıldı ama günümüz dünyasından geçip giden iyi insanları anmaktan hiç vazgeçmedi. Sonuçta yüzlerce yıl önce yaşamış gerçekten iyi insanlarla aynı havayı solumuş olmamıza rağmen, neden bu kadar bencil toplumlara dönüştüğümüzü bir türlü anlayamadı.
Ve 500 kitabın 100 ülkedeki izlerini bitirdi.
İşte, kitabın tamamlandığı o gün yazar şu satırları yazıyordu:
“Sararmış notlarımın izini sürerken, yıllar içerisinde bu kadar değişeceğimden habersizdim. Açlıkla, acıyla savaşan bu kadar çok insan göreceğimden habersizdim. Uçak korkusu içinde başladığım yolculukların sonunda, Afrika’dan Antarktika’ya uçakla geçen ilk Türk olacağımdan da habersizdim.
Ama en zoru da, yıllar önce çay içtiğim, şimdi bomboş olan o eski sahaf dükkânının sokağından bir daha geçemeyeceğimden habersizdim.”