Fransız Devrimi ya da bir diğer adıyla “Fransız İhtilali”, mutlak monarşilerin yıkılarak cumhuriyet temelli yönetim anlayışlarının Avrupa’da egemen olmasını sağlayan bir halk hareketidir. Avrupa tarihi açısından bir kırılma noktası olan Fransız Devrimi, sonuçları bakımından sadece Fransa ve Avrupa ile sınırlı kalmamış, dünyanın hemen her noktasında önemli dönüşümlere sebep olmuştur. Fransız Devrimi’ni tetikleyen unsurlar ise genel olarak Avrupa’da, özel olarak ise Fransa’da yaşanan halk dramlarıdır. Peki ama Fransız Devrimi neden önemlidir, Avrupa ve dünyada nelere sebebiyet vermiştir? İşte tüm detaylarıyla Fransız Devrimi!
İçindekiler
Fransız Devrimi Öncesi Fransa ve Avrupa
Fransız Devrimi’nin nedenleri büyük oranda ekonomik etkenlerden kaynaklanıyor gibi görünse de ihtilalin arka planında önemli bir düşünsel hareketlilik vardır. Avrupa toplumunun etkileyici bir dönüşüme uğraması ve bu dönüşüm sürecinde filozofların, bilim insanlarının ve edebiyatçıların önemli düzeyde rol oynaması, Fransız Devrimi’nin fikri zeminini oluşturmuştur.
Fransız Devrimi’nin düşünsel arka planı incelendiğinde karşılaşılacak ilk isim ünlü Fransız Filozof Rene Descartes’tir. Descartes her ne kadar 1650 yılında ölmüş olsa da onun ardılı olan düşünürler Aydınlanma Çağı’nın sürdürülmesinde büyük rol oynamıştır. Descartes’in Fransız İhtilali üzerindeki en temel etkisi akıl ve eleştiri üzerine yaptığı son derece detaylı ve komplike etkidir.
Onun felsefe yapma biçimi bütünüyle aklın merkeze alındığı ve septisizmin doruklarda hissedildiği oldukça etkileyici bir uslamlama üzerine bina edilmiştir. Descartes felsefeyle Fransız İhtilali’ni çağırırken aklı ön plana çıkarmış ve Montesquieu ise daha da ileri giderek güçler ayrılığı ilkesinin toplum yönetiminde devletin en önemli bileşeni olduğunu belirtmiştir.
İhtilalin arkasında düşünceleri gizlenmiş bir başka düşünür ise tahmin edileceği üzere Rousseau’dur. Fransız düşünür, siyasi fikirleriyle Fransız Devrimi’ni diğerlerinde olduğu gibi dolaylı yoldan değil doğrudan etkilemiştir. Dolayısıyla Fransız Devrimi’nin arkasında bir düşünsel sıçrayış aranacaksa ilk olarak Rousseau’nun hakkı verilmelidir.
“Toplum Sözleşmesi” ile bireylerin ortak bir uzlaşı etrafında yaşayabileceğini ifade eden Fransız düşünür, çok daha etkili bir söylemi dillendirme cesareti göstermiştir. Tüm Avrupa’nın feodalite ile çalkalandığı bir yüzyılda Rousseau, “İnsanlar doğuştan eşittir.” görüşüyle feodaliteye ilk düşünsel darbeyi vurmayı başarmış ve çok daha önemlisi bu düşünce toplumda egemen olarak ihtilalin arka planını oluşturmuştur.
Fransız Devrimi’nin ortaya çıkmasındaki bir diğer önemli neden ise tahmin edileceği üzere ekonomidir. Avrupa, kendi içinde yaptığı savaşlarla büyük bir dramın merkezi haline dönüşmüş, Fransa başta olmak üzere birçok devlet maddi yokluk içerisine girmiştir. Devletler böylesine zorlanırken toplum ise çok daha fena bir durumdadır.
Özellikle Fransa’da, 18. yüzyıl boyunca yapılan savaşlar ekonomiyi iyice yıpratmış, devlet halkına yetemez noktaya ulaşmıştır. Bir de bunun üzerine Avrupa genelinde ortaya çıkan kıtlık ve çiftçilerin mahsullerinin istenilen verimlilikte olmaması eklenince ihtilalin ayak sesleri çok daha ciddi boyutlara ulaşmaya başlamıştır. Sefaletten yorgun düşen halkın tepkisi, feodalitenin yüzüne çarpmak üzeredir.
Fransız Devrimi Neden Önemlidir?
Fransız Devrimi, birçok ikonik olayı beraberinde getirmiştir. İhtilalin başladığı ilk dönemde yaklaşık olarak 7 bin Fransız kadın, feodalitenin başkenti Versay Sarayı’na yürümüş ve kraliçelerinden ekmek talep etmiştir. Halk her ne kadar sadece ekmek talebinde bulunsa da içinde yer aldıkları durum, tahmin edildiğinden daha vahimdir.
İnsanlık tarihinin en ikonik ve dramatik sahnelerinden biri, halk ve yöneticiler arasındaki iletişimin ne denli sorunlu olduğunu açık biçimde gözler önüne sermiştir. Yaklaşık 7.000 kadın kraliçesinden ekmek isterken daha sonra “Vatan Hainliği” suçundan giyotinle idam edilecek olan Fransa Kraliçesi Marie Antoniette, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” demiştir.
Fransız İhtilali özel olarak Avrupa, genel olarak ise insanlık tarihi açısından benzeri olmayan bir dönüm noktası olarak görülebilir. İhtilali bu denli değerli kılan iki temel odak noktası olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardan ilki milliyetçilik akımının etkileridir. İkinci odak noktası ise Fransız İhtilali’nin Yakın Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilmesidir. İhtilal sonrasında gerçekten de insanlık, başka bir çağın kapılarını aralamıştır.
Peki ama Fransız ihtilali hangi sonuçlarıyla ve neden bir çağın kapanıp başka bir çağın başlangıcı olmuş ve hangi anlamda insanlık tarihini bu denli hayati bir şekilde etkilemiştir?
Sonuçlarıyla Fransız Devrimi
Fransız Devrimi’nin sonuçları belirtildiği gibi milliyetçilik akımının tüm dünyada genişleyerek kendine yer bulması ve yeni bir çağın başlaması üzerinedir. Milliyetçilik akımının tüm dünyada ve özel olarak Avrupa’da yayılması, sonuçları itibariyle zaten başka bir devrin açılmasına neden olmuştur. Bu devir, feodalitenin ortadan kalktığı, merkezi yönetimlerin zayıfladığı ve halkın egemen olduğu cumhuriyet temelli yeni yönetim biçimlerinin hükmettiği bir dönemdir.
Fransız Devrimi ile başlayan milliyetçilik furyası, büyük imparatorlukların bir parçası olan ulusların bağımsızlıklarını bir bir ilan etmesiyle devam etmiştir. Uluslar, kuracakları devletleri milli bilinç ve birliktelik üzerine inşa etmeyi planlamış ve bu plan, imparatorlukların çökerek yeni bir dünya düzeninin cumhuriyet fikri üzerinden gelişmesine sebep olmuştur.
Tüm bu durum genel anlamıyla feodalitenin de yıkılması demektir. Avrupa ve dünyada kurulan tüm feodal rejimler için Fransız Devrimi bir son olmuştur. Feodalite toprak altına gömülürken Fransız İhtilali sonuçları bakımından kilise üzerinde de önemli düzeyde bir etki göstermiştir. Katolik Kilisesi, birçok reform ve yenilik yaparak halkın meşru isteklerini tanımak zorunda kalmış ve ihtilal amaçlarına ulaşmayı başarmıştır.
Fransız Devrimi’nin sonuçları, insanlık tarihi ve insan hakları için de bazı önemli gelişmeler içermiştir. Adalet, özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi kavramlar devrim sonrasında insanlığın ortak değeri olarak kabul edilmiştir. İhtilal her türden egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde topluma verilmesi gerektiği fikriyle tamamlanmış ve devrim sonrasında ise Avrupa’da Napolyon Savaşları başlamıştır.