Gönül Meleğime Doğum Günü Mektubum

Daha bugün öğrendim doğum gününün 25 Mart olduğunu. Bir kez daha heyecanlandım. Yüreğimin bana gülümsediğini, adını zikrettiğini, üzerine damarlarımdan fotoğrafını kazıdığını tekrar tekrar dışarı çıkıp içeri girince gördüm. Buna fani insan çarpıntı derken yüreğim baki aşk olarak tanımlıyor bu naçizane hadiseyi.

Güneşin dahi ayrı bir önem gösterip kızıl örtüsüne bürünerek doğudan belirip özlemle beklediği o güne doğmuş olmanın mutluluğu vardı batıya doğru seyahatini sürdürürken. Bülbüller yanık türkülerini daha bir güzel söylüyorlardı güllerine. Karıncalar adını yazarak ilerliyordu, taşıyordu besinlerini yuvalarına. Takvimler 1 sene = 12 ay = 365 gün = 52 hafta +1 gün = 8.760 saat = 525.600 dakika = 31.536.000 saniye hasretle beklediler şafağın doğan güneş olacağı o günü. Çiçekler daha da güzel kokularıyla çekiyorlardı kendilerini arılara, ağaçlar daha da bir yeşildi o gün kendine bakana. Gözler yaşarmış, küçük damlalar kirpiklerdeki askılıklarda yerini almıştı. Yeni gelen gözyaşları sıraya girerken öncekiler mutluluk şelalesine kendilerini bırakıyorlardı. Gökyüzünün sevinçli yağmur damlaları, orada daha fazla duramayarak bulutlardan yağıyordu ikamet ettiğin nurlu diyarın üzerine. Çünkü o gün gönül sultanımın dünyaya teşrifinin yıldönümü idi ve gönül dünyam kendi lisan-ı haliyle kutluyordu o mübarek günü.

Kuzular meleşmeleri ile iyi ki doğdun diyordu sana. Horozların ötmesi melekleri görmeleri sebebiyleymiş. Demek ki o gün, horozların sesleri kısılıncaya kadar durmadan ötmeleri bir meleğin, yani senin doğuşuna şahitlik etmiş olmanın mutluluğu ile olsa gerek.

Ağaçlar yemyeşil temiz kıyafetleri ile sana en leziz meyvelerini hediye olarak sundular ince, narin dallarında. Altının dahi bir taş kadar hükmünün geçmediği o günde hangi nesne sana hediye olarak verilmeye layık olabilirdi bilmiyorum

Ah Sevdiğim! İşte Sen batışına hiç şahit olamayacağım bir güneş olarak doğdun içimdeki karanlığa. Karınca misali yazdım adını, gönül yuvamızın giriş kapısına. Sen gel bir kez olsun bas zile ki, hiç susmasın bülbüller güle olan yanık nidalarıyla. Sen gel gülüm ben kapında sana bülbül olmuş bekliyorum. Hangi takvim 25 Mart’tan başka bir günü göstermenin çilesine katlanabilir. İçinde daima doğum gününün mutluluğunu yaşayacak hiç şüphesiz. Düne geri kavuşabilmek için tüm kağıtlarını, günlerini, aylarını feda etmek isteyecek; gece yarısı 00.00’ı göstermesiyle başlayan yarına. İşte sevgili ben gönlümün sonsuzluk takviminde üç günün sürekli döngüsü içerisindeyim. Nedir o üç gün diye sorarsan;

1.gün Seni tanıdığım gün,

2.gün Senin doğum günün,

3.gün İnşallah Sana kavuşacağım gündür.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla

Aynaya Bakınca -1

Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı