Bir bahçem vardı bir zamanlar, baharın sona ermesiyle solmaya başlayan güzün etkisine girmiş. Ne var ne yok hepsini götürmüş sanmıştım, ta ki güneş yeniden doğuncaya dek. Bir daha görebilir miyim ki diye düşünürken Güneşin yavaş yavaş doğmasıyla bahçemde bir hareketlilik hissettim. Güzde döktüğüm yapraklar karışırken toprağa, kuşların sesini de hafiften duymaya başlamıştım. Öldüğünü sandığım bahçem yeniden hayata tutunmuş merhaba diyordu adeta. Güneş vurdukça bahçem daha da gelişiyor ve artık hazır olduğunu hissediyordu. Gerçekten hazır mıydı yoksa yine mi güneş yanılmasıydı anlayamamıştım ona sorana dek.
Günler geçtikçe bahçem daha da olgunlaşmış ve artık hazırdı yeniden biçimlenmeye. Daha önce, hiç güzü görmeyecekmişçesine geçirdiğim yalancı baharlardaki gibi yeniden ektim ümitlerimi toprağıma. Her geçen gün büyüdü beklentilerim. Dallandı budaklandı hayallerim. Her hayalimin sonundaki meyveydin sen. Her sabah bana açan çiçeğimdin sen. Ümitlerimi, hayallerimi besleyendin, beslenendin. Hiç gelmeyeceğini düşündüğüm güzün son baharıydın gönlüme açılan. Battığını sandığım güneşin ilk ışıklarıydın gönül bahçemdeki güze son veren. Toprağımın hasretle beklediği güneşiydin sen.
“Güneş toprağa yar olsaydı ne güneşin ateşi kalırdı ne de toprağın külü”
Uzun zamandır beklediğim ümitlerimi yeniden ektiğim bahçeme sen de güneşim değilmişsin meğer. Artık bundan böyle doğmayacak güneş, bilesin yüreğim.
Dallanıp budaklanan hayallerim döküldükçe artık sıra gövdesine gelmişti, ümitlerime. Bundan böyle ne besleyecekti ki seni. Yeniden hayat bulabileceğini mi sanıyorsun. Hangi hayallerinin meyvesini verdin ki bundan sonra verebilesin. Hangi baharda çiçekler açmıştı da güze elveda diyebilmiştin. Hayatından hiç sonbahar gitmemişti ki ilkbahara erişmiş olaydın.
Artık ne meyve verecek hayallerim ne de hayalini kurabileceğim ümitlerim var. Ben hep kavuşamadığım baharın hasretiyle yanarken bir sonbaharın içindeymişim meğer. Hep bir beklenti içinde olmak yordu beni, yoruldu yüreğim. Olabilir düşüncesiyle başlayıp ümidimin beklentilerimi, beklentilerimin ümidimi beslediği bir döngüde hayallerim büyümüş, gelişmiş, bir olgunluğa erişmişti. Hayallerimi hayatımın gerçeği haline getirmek için her adım attığımda daha başlamadan bitişe gelmişim meğer. Gerçekliğe kavuşulmamış hayaller yerini hayal kırıklığına bıraktıkça bu kırıklar bir araya gelerek kısa süreliğine ümitsizlik denilen kavramı doğurmuş oldu yüreğimde. Zaten başlangıçla sonun aynı nokta olduğu yerde her hayal yerini hayal kırıklığına ve ümitsizliğe bırakmaya mahkumdu.
Tüm bu olumsuzlukların içinde nasıl mı hâlâ hayattayım diye soracak olursanız, onu da şöyle söyleyebilirim: Daha önce baharını geldiğini sandığım yüreğim her defasında yerini daha meyve vermeden güze bırakmıştı, evet. Ama ilerleyen zamanlarda görmüştüm ki bu benim için daha hayırlı ve daha güzelmiş. Baharını sandığım yüreğim belki meyve vermeyecekti, belki o meyveler hiç fayda vermeyecek çürüklerle dolacaktı ağacım, zehir olacaktı hayatım. En ufak bir rüzgârda devrilecekti fayda vermeksizin arkasında bıraktığı zararlarıyla.
Yüreğim için gerçek bir bahar var bunu biliyorum, buna inanıyorum. Çünkü beni benden daha iyi bilen tanıyan Rabbim ne zaman baharın geleceğini, hangi meyvenin bana fayda vereceğini, yüreğimin hangi yükü daha iyi taşıyacağını biliyor ve nasip vaktine kadar sabırla beklememi istiyor.
Unutmayalım ki; “GÜL VAKTİNDEN ÖNCE AÇMAZ”
Sevgili ihtiyar, lütfen yeni yazılarınız için bizi bu kadar bekletmeyiniz. Kalemine sağlık yaşlı ve bilge adam.