İçimde bir dağ var. Ağır karlar yağmış üstüme, hissediyorum. Bir çığlıkla yıkılacak, çığ gibi bir güzellik var içimde. Uzaktan bakınca harika doğa manzaraları. Yakından bakmak isteyince kurt ulumaları, ayı sesleri, yarasalar…
İçimde bir dağ var. Çocuklar dağ resimleri çiziyor. İki yamacında ağaçları olan, yukarı akan nehirler çiziyorlar. Kavaklar çiziyorlar yaprakları hiçbir mevsim solmayan. Taraçalara kış vakti güller çiziyorlar. Çocukları kırıp da bu göründüğü gibi değil çocuklar, diyemiyorum.
İçimde bir dağ var. Kaplumbağadan hızlı olduğunu düşünen, kendini beğenmiş tavşan yamacımda uyuyor. Bu yarışı kendimden oldukça emin kaybediyorum.
İçimde bir dağ var. Bir duvarın ardından sesleniyorum size. Kalp atışlarım yavaşladı. Sesim soluğum çıkmaz halde. Kan sızıyor özenle sildiğim zemine. Bu kan benim durun, diyemiyorum.
İçimde bir dağ var. Çektiğim acılardan telif yiyorum. Sanki hepimiz insan değilmişiz gibi. İnsanlar acılarını bile kıskanıyorlar. İlginç diyorum. Araştırmak lazım diyorum.
İçimde bir dağ var. En yüksek yerimden, uzaklara görünen ateşler yakıyorum. Göz kapaklarımla dumanlara şekiller veriyorum. İmdat diyorum. İçimde yanan bir şeyler var.
İçimde bir dağ var. Serin sabahlar, ılık akşamüstleri, içime düşen şu coşkulu bağırmak hissi, sesimin hiç de hayal ettiğim gibi olmadığı aklıma geldiğinde birdenbire sönerdi. Boğazıma kadar gelip dilimde düğümlenen cümlelerim var. Susmuş, susturulmuş, yarım bırakılmış cümleler. Eksik bir cümle nasıl tamam olur bilemiyorum.
İçimde bir dağ var. Kötü huylarımı biliyorum. Bırakmak istiyorum. Attığımız her nokta yeni bir başlangıçtır aslında. Önemli olan, daha bitmedi diyebilmek… Diyemiyorum.
İçimde bir dağ var. Eski Amerikan filmlerinde, şu dertsiz tasasız babaannelerin sallanan sandalyeleri geliyor aklıma. Bir ileri bir geri gidiyorum. Ne yerimde durabiliyorum. Ne de bir yere gidebiliyorum. İçimde kıpır kıpır bir heyecan var.
İçimde bir dağ var. Toprağın cehenneme uzanan köklerine uzandı kollarım. Dışarıdan bakınca görünmeyen taraflarım da en az görünenler kadar derin aslında.
İçimde bir dağ var. Yaşamaktan korkan kadınlar, çocuk olamayan çocuk işçiler, adaletin terazisinde bir o yana bir bu yana sallanarak ömür tüketenler, en çok da gerçek isimlerini kendileri dahi bilmeyen kimliksiz çocuklara sesleniyorum. İçimde bir dağ var. Umutla, berrak pınarlar akıyor yarınlara. İnanın bana yarın daha güzel olacak. Belki hayal ettiğimiz gibi olmayacak ama elbet bugünden daha güzel olacak. İnanın, çünkü bu kısmı bizim elimizde.
Sevgili yazar, gönlünüzün serzenişini öyle iyi tanıyorum ki. Kendimden biliyorum hatta. Size bir sır vereyim; asla bitmek bilmez o dağlar. Oysa söyler misiniz, hayat bu serzenişe ne kadar kulak asar? Ama siz de anlamışsınız, satırlarınızda görüyorum: Zaten marifet bu dağlardan kurtulmak değil. Marifet, onlara sahipken bile umudu korumak. Dilerim, bunu yapabilenlerden oluruz. Şuraya sizin için -biraz da kendi içimdeki dağ için- küçük bir hediye bırakıyorum: https://youtu.be/XBnPU438pg8
Öyle güzel dileklerde bulunmuşsunuzki bir şey eklesem büyüsü bozulacak sanki. Yine de naçizane bir şeyler söylemek istiyorum: Söylemek isteyip de söylemediklerimiz, sürekli erteleyip durduğumuz şeyler üst üste birikip bir dağ olmuş içimizde. Yutkunsak da geçmeyecek bir dağ. İşte bu dağ acılarıyla mutluluklarıyla bizim. İlk defa dinlediğim bu şarkı ve yorumunuz için çok teşekkür ederim.