“Kaderin köleleri değiliz aksine kaderin elleriyiz. “Roger Garaudy”
Gülbahar Okumuş’un “Kaderini Sev” adlı romanını bitirdikten sonra yukarıdaki cümle hakkında uzun uzun düşündüm. Ne demekti kaderin elleri olmak? “Evet kader diye bir şey var ancak ona tamamen teslim olmamalıyız. Hayatımıza yön veren bu büyük gücün elleri olarak kendi kaderimizi tayin edebiliriz” demekti bence… Yazarın kitapta paylaştığı bu cümle, romanın baş kahramanı Terapist Mehmet’in kadere olan inancının da düsturudur aynı zamanda… Oysa deliler gibi sevdiği “Sevdası” kadere inanmak bir yana kadercilikle savaşmaktadır. Mehmet; “Yaşadıklarımızı aşmanın tek yolu savaşmak, inatlaşmak yerine yalnızca yoluna devam etmektir. Ancak kendini seven, kaderini kabullenen insanlar yollarına devam edebilir” diyerek, geçmişte pek çok yaralar alan Sevda’ya kendini ve kaderini sevmeyi öğretmeye, insanlarla ilişkilerini geçmişteki yaraları üzerinden değerlendiren sevgilisini terapi seanslarıyla iyileştirmeye çalışır.
Terapi seanslarında geçen konuşmalar hikâyenin akışına yön verirken, aynı zamanda okura yol gösteren ve kişisel gelişimine destek olan aforizmalar da içeriyor. Örneğin: “Geçmiş affedilmediği sürece bizim mahkumiyetimiz, affetmeyi öğrendiğimizde ise gelecek bizim özgürlüğümüz olacaktır” derken, geçmişin yaralarıyla özgür bir geleceğe yürünemeyeceğini vurgular Mehmet…
Sevda, annesinin aşağılaması ve hakaretleri sonucu: “lanetli bir kadın” olduğuna inanmıştır. Ancak asıl travmayı hayattaki tek dayanağı olan babasını kaybedince yaşar. Genç yaşta başından geçen evlilik, ailesi ve akrabalarının davranışları ona katlanılması zor zamanlar yaşatmıştır. Toplumun acımasız değer yargılarının üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi Mehmet’e anlatırken şöyle der: “Bir katil bir kere öldürebilir, bir sapık bir kez tecavüz edebilir, ama o el alem, o toplum sana bu işkenceyi her gün yapıyor.”
Terapiler zamanla dışarıda buluşmalara sonra da birlikte yaşamaya döner. Mehmet’in aşkı iyi gelir Sevda’ya… Ama kendisini sevebilmesi için geçmişiyle yüzleşmesi gerekir. Sevdiği adamdan bir süre ayrı kalmak ister. Buna karşı çıkan Mehmet’e:” Kendim olmadan, kendimi sevmeden kaderimi nasıl sevebilirim? Kendimi yargılarken sana karşı nasıl sevgi dolu olabilirim?” diyerek terapiye başka bir hocayla devam etme kararı alır.
Sevda, içinde yetiştiği çevre tarafından şekillenen sorunlu kişilik yapısını iyileştirmek isterken Mehmet’le ilişkisini sık sık çıkmaza sokar. Hatta bir ara Mehmet’in sevgisinin takıntılı ve hastalıklı olduğuna bile karar verir. Agah Hoca’dan aldığı terapi desteği sayesinde iyileşen Sevda, sonunda kendini tanımış, geçmişiyle hesaplaşmış ve en önemlisi kaderini sevmiştir. Mehmet’le mutlu ve sorunsuz bir beraberliğe başladıklarından kısa bir süre sonra acı bir sürprizle karşılaşır. Artık kendini lanetli Sevda olarak görmediği için yoluna güçlü bir kadın olarak devam eder.
“Kaderini Sev” salt bir aşk romanı olmanın yanı sıra insan duygularını çok iyi analiz eden, psikolojiyi çok iyi bilen ve bunu satırlarına çarpıcı bir şekilde aktarabilen bir yazarın elinden çıkmış olmasıyla da değerli bir eser. Yaşamdaki en güçlü duygulardan biri olan aşkı kadın ve erkek açısından ayrı ayrı tanımlaması da kitabın ilgi çekici yanlarından biri… Kadere isyan eden Sevda ile kaderine boyun eğen Mehmet’in aşkı okuyucuya kendini bulma, kendini tanıma fırsatı da vaat ediyor. “Kaderini Sev” bir çırpıda okuduğum, okurken kendimden çok şey bulduğum akıcı ve sade diyaloglara sahip mutlaka okunması gereken bir eser.
Konuk Yazar: Murat Çoküreten