Kalemi Ele Alalım Mı? (Kalem ve Kağıt)

/

Daima bir yerlerde buluşurmuş kalem ve kâğıt birbiri ile. Kimi zaman harflerle yeni tanışan bir çocuğun elinde. Kimi zaman içini dökecek kimsesi olmayan bir yalnızın elinde.

Kimi zaman yazıp yazıp silen utangaç bir şairin elinde. Kimi zaman korkusuz bir yazarın elinde. Kimi zaman ardından hatıra bırakmak isteyen kimi zaman ise sevdiğine yazan bir gönlün elinde.

Hiç düşündünüz mü birbirlerinden ayrı gibi dursalar da kağıt ağaçtan, gövdesi kurşun olan kalem de ağaçtan, içindeki ise kendisi kara olsa da yazdıkça aydınlanan ve aydınlatan siyahtan. Esasında ayrı dursalar da ikisi de her can kadar topraktan.

Her defasında farklı umutlar, farklı ufuklar, farklı acılar, her defasında farklı bir yola çıkıyor bu yoldaşlar. Ayrı iken boş bir kâğıt ve masada duran bir kalemden ibaretken, bir dünya kuruyorlar.

Bakmak ile görmek başkadır Kalp ile görmek ise bambaşkadır. Yağan karın ardından sadece beyazlığı görür bakışlarımız. Biraz dikkatli baktıkça güneş ışınlarına yenildiğini anlarız kar tanelerinin, kalp ile görebilirsek şayet o beyazlığın masumiyetini hissederiz.

Belki kâğıttan uzaklaşıp ekranlara tutsak olduğumuzdan belki de kalemleri kırıp klavyelere sarıldığımızdan, görmeyi bırakın bakamaz olduk. Bakmaktan korkar olduk. Ya şahit yazarlarsa diye tüm zulümlerin kıyısından gözümüz kulağımız kapalı, koşar adım geçip gider olduk. Kâğıt ve kalemin kokusunu antika çekmecesine kaldırdığımızdan, hafızalarımızı süs gibi taşır olduk. Yüreğimizdeki en ufak yangınlarda bile köze ve dumana boğulduk

Diyeceksiniz ki asır değişti… Kalem ve kâğıt mazide kaldı. Evet maalesef öyle. Ailecek bakılan özenle saklanan albümlerin yerini gösteriş niyetiyle çekilen ve yalancı gülümsemeler ile dolu yirmi dört saat içinde kaybolan resimler aldı. Dört gözle beklenen, kokusu ruha ulaşana kadar içe çekilen mektupların yerini mavi tikler ile dolu mesajlar aldı. Her yerde bu sebeple önünü alamadığımız bir yapaylaşma var. Bu sunilik hepimizin ayarları ile oynuyor. Anksiyete, depresyon, obsesyonlar, sinir nöbetleri, kıskançlık, ihanet, haset çağımızın vebası haline geliyor. Ama maalesef sorunun farkında olmadığımız için kendimizi iyi zannediyoruz. Paylaşımlarımız ne kadar beğeniliyorsa o kadar iyiyiz. Ne kadar takipçimiz varsa o kadar yalnız değiliz. Ne kadar mesaj atarsak o kadar dert paylaşıyoruz. Ne kadar video izlersek o kadar bilgiliyiz…

Oysa en çok fark etmeye muhtacız ama maalesef;

“Vakti yok kimsenin durup ince şeyleri anlamaya”

 

 Kalem ile kağıt

 ayrı düşerse birbirinden

 zaman geriye akar,

 içinden berrak suların aktığı nehirlerden

 oluk oluk kanlar akar.

 Vicdanların merhamet kapısını

 bozuk paralar tıkar.

 Sesler kısılır,

 düşünceler susar.

 

Dipnot : Okuduğunuz bu yazı klavyeden evvel bir sayfa üzerinde kaleme alınmıştır.

Düşler ülkesinden bir kaza sonucu sevgisiz insanlarla dolu dünyanıza düstüm. Kim oldugumu sorarsanız "Biraz rüzgarım biraz dalga" şairin dediği gibi. Aslında belki kendimi arıyorum ben de burda. Yaşım konusunda da farklı düşünceler var ama ben hepinizle akranım. Burdan çoğu zaman düşler ülkesine olan özlemini paylaşıyorum sizlerle. Herşeyin yeterince gerçek olduğu bu dünyada biraz da olsa hayallerimize sahip çıkalım ne dersiniz ? Unutmayın insan kardeşlerim: "İnsan Sevgi İle Yaşar "

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne