Kant’ın ödev ahlakı, temellerini evrensel ahlak yasasından alır. Bununla birlikte evrensel ahlak yasasının varlığı önemli bir tartışma konusudur. Öte yandan ahlak problemi, binlerce yıldır felsefe aleminin en önemli sorunlarından biridir. Kant’ın ahlak üzerine düşüncelerinden bağımsız olarak başta batı felsefe geleneği olmak üzere filozoflar, iyi ve erdemli davranışı tanımlamak için birçok uslamlamada bulunmuştur. Felsefe perspektifinin dışında, insanın bu dünya yaşamında eylemlerinin sınırlarını oluşturan ve bu sınırları kontrol altına alan başkaca mekanizmalar da vardır. Din, ahlaksallık ve kutsal üzerinden iyi eylemde bulunmayı teşvik etmeyi amaçlar. Devlet ve onun kanunlar ise toplumun sağlıklı bir mekanizma ile işlemesini sağlar. Dini buyruklardan ve devletin yasalarından bağımsız olarak Kant’ın ödev ahlakı, zorunluluğu ve çıkar ilişkisi ile iyi eylemeyi ahlakın bir parçası olarak görmez. Kant’a göre ahlaki bir eylem, ancak herhangi bir şekilde çıkara ya da beklentiye hizmet etmeden evrensel ahlak yasaları nezdinde verilen kararlarla mümkündür.
İçindekiler
Bir Felsefi Problem Olarak Ahlak
Kant’ın ödev ahlakı, felsefe tarihinde genel anlamda ahlaksallık üzerine yapılan tartışmalardan bağımsız düşünülemez. Yine Kant’ın ahlak felsefesine olan bakış açısının anlaşılması yine bir felsefi problem olarak ahlak meselesinin doğru tespit edilmesinden geçer. İnsan, bir şekilde bu dünyada ötekilerle birlikte yaşamakla mükelleftir.
Bu zaruriyet, insanın varoluşuna ilişkin sorunları ve bu dünyada yapıp ettiklerinin değerlendirilmesini de beraberinde getirmiştir. Yaşamımızın amacı nedir, gibi felsefi problemlerin yanıtı çoğunlukla “mutluluk” kavramından bağımsız düşünülemez. İnsan bu dünyada mutlu olmak için yaşar ve mutluluk denilen kavram, tahmin edildiğinden çok daha özneldir.
Öyleyse insanın varoluş amaçlarını ve prensiplerini belirleyen mutluluk hedefinin başkaca kavramlarla standardize edilmesi ya da sınırlarının çizilmesi gerekir. Bu da felsefe tarihinde mutlu olmanın yolunun erdemli olmaktan geçtiğine yönelik bir pozisyonu daima canlı tutmuştur. Erdemli olmak ise ancak iyi eylemekle mümkündür. Peki ama iyi nedir?
İyi nedir, sorusuna verebilecek birçok cevap olsa da iyinin net bir tanımını yapmak, yani erdemli bir yurttaş olarak yaşamı sürdürmek, oldukça spekülatiftir. Kant’ın ödev ahlakı, böylesine spekülatif ve oldukça öznel bir tartışma alanında, son derece iddialı biçimde evrensellikten ve nesnellikten söz eder. Üstelik bu evrensellik, insanın içinde gizlidir.
Kant’ın Ödev Ahlakı Nedir?
Kant’ın ödev ahlakı, insanın tüm eylemlerinde evrensel ahlak yasasından gelen buyruklar ve salt iyi eyleme arzusu ile eylemde bulunmasını gerektiren ahlak anlayışıdır. Yani, Kant’a göre bir eylemin beklentilerden bağımsız olarak sadece ödev duygusu ile yapılması, o eylemi ahlaki kılar. Bu duruma, sosyal alanlara çöp atmanın cezalandırıldığı bir ülkede yaşayan birinin davranışları üzerinden örnek vermek mümkündür.
Yere çöp atmanın cezaya tabii olduğu bu ülkede vatandaşlar, eğer ceza almalarından çekindikleri için yere çöp atmıyorsa, bu durum ahlaki değildir. Kant’a göre yere çöp atmama eyleminin ahlaki olabilmesinin yolu, bu tercihi vatandaşların vicdanlarından gelen buyruklarla yapması ile mümkündür. Benzeri bir örnek dini buyruklar ve emirler üzerinden de verilebilir.
Birine yardım ederken amaç, sevap kazanmak ve daha da ötesinde cennete gitmekse, bu eylem ahlaki olamaz. Eylemin ahlaki olabilmesinin yolu akıl ve vicdanla karar verilerek eylenmesi ve buna bağlı olarak evrensel ahlak yasasının gereği olmasıdır. Eylem, hiçbir şekilde beklenti ve çıkar içermemelidir. Kurallara uymak ve iyi eylemek, ancak ödev ahlakının buyruklarının çıkardan bağımsız olarak uygulanmasından geçer.
Evrensel Ahlak Yasası
Kant’ın ahlak anlayışı içerisindeki en önemli kavram “Evrensel ahlak yasası” olarak tanımladığı, insanın içinde bulunan ödev bilincidir. Bu durum Kant için öylesine çarpıcı boyuttadır ki onun en meşhur sözü; “İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor. Üzerimizdeki yıldızlı gökyüzü ve içimizdeki ahlak yasası.” şeklindedir.
İnsanın içinde özsel ve verili olarak bulunan evrensel ahlak yasası, Kant’ın varoluşa dair en çok hayret içerisinde bulunduğu durumdur. Evrensel ahlak yasası temel olarak Kant’ın ifadesi ile maksimlere dayanır. Maksimler, insanın eylemlerinin ahlaki olabilmesini sağlayan ve bu eylemlere evrensellik katan bileşenlerdir.
Temel olarak altta yatan ilke anlamında kullanılan maksim kavramı, Kant için eylemde bulunurken neden bu eylemi yapmalıyım sorusunun cevabını teşkil eder. Yani, insanın eylemde bulunmasının altında yatan nedenler ve bu eylemi teşvik eden durumlar evrensel ahlak yasasının omurgasını oluşturur. Kant’ın bu açmazdan kurtuluşu ise buyrukların koşulluluğu ve koşulsuz oluşu ayrımını kategorize etmesiyle mümkün olur.
Koşulsuz Buyruk ve Koşullu Buyruk Ayrımı
Kant’ın ahlak anlayışı için en önemli iki kavram: koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) ve koşullu buyruk (hipotetik imperatif) kavramlarıdır. Koşulsuz buyruk, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın her insan için geçerli olan evrensel prensiplerdir. Koşullu buyruk ise belli amaçlar doğrultusunda eyleme geçilmesini emreden ve insani arzulara göre değişkenlik gösterebilecek eylemlerdir.
Koşulsuz buyruk, insanın isteklerinden ve arzularından bağımsızdır. Bir anlamıyla zorunluluk gerektirir. Koşullu buyruk ise insani arzu ve belirlenimlerin dikkate alındığı, çoğunlukla bir amaca hizmet eden ve temel olarak eylemin sonuçlarına odaklanılması gereken buyruklardır. Kant’ın ahlak anlayışı içerisinde bu iki kategori temel olarak amaç ve zorunluluk üzerinden ayrılır.
Sonuç olarak Kant’ın ödev ahlakı, toplumlardan bağımsız olarak bir evrensel ahlak prensibi oluşturulması açısından oldukça önemlidir. Toplumlar, beraberinde getirdikleri ve bazen binlerce yılı aşan ahlaki normlarla gelecek kuşaklar üzerinde bir çeşit hegemonya kurar. Bununla birlikte dünyanın farklı noktalarında iyi eyleme, dolayısıyla ahlaki olmak aynı ve eşit biçimde mümkün değildir. Kant’ın ahlak anlayışı ise kültürel farklılıkların çok daha ötesinde, dünyanın her noktasında aynı prensiplerle hareket edilebilecek bir evrensel ahlak anlayışının kapılarını aralar