Aslında her ne kadar gündem olmasını istemesem de son zamanların yıkıcı başlıklarının atıldığı bir konu hakkında okuduğum kitaptan bahsedeceğim size. Çocukların İstismarı ve Ensest gerçeği. Büşra Sanay’ın bu kitabını aslında 2 sene önce başlığına olan anlık bir merakla almıştım. ‘Kardeşini Doğurmak’ size de garip ve ürkütücü geldi değil mi?
Kitabımız aslında bir roman, öykü vs. değil, bir araştırma/inceleme kitabı. İlk sayfalar müthiş bir bilgi akışıyla başlıyor. Bu konularda ne çok yüzeysel bilginiz varmış bunun farkına varıyorsunuz; son sayfayı da bitirdiğinizde içinizde keşke bunları herkese anlatabilsem diye buruk bir istek oluyor.
Evet, kitabın insanı yıkan hatta silkeleyen öğretici bir yanı var ancak en güzel yanı bunu farklı insanların hayatları veya istatistikleriyle yapmıyor, size bunu tamamen Türkiye’nin gerçekleriyle sunuyor. Belki de bir okul dönüşü “Kavak Yelleri” başlamadan önce zorunlu izlediğiniz haberlerden birinde adı geçen insanlar, kurbanlar. İşte öyle içimizde öyle yakınımızdalar. Ancak bizler gözleri bağlanmış gibi onları görmemekte ısrar ediyoruz. Ki benim fikrimce bu bizi bir miktar suçlu yapıyor.
Bu sarsıcı hayatların arasında Melek adında 12 yaşındaki küçük kızın yaşadıklarını okurken bir ara soluklanıp bir sorgulama yapmak zorunda kalmıştım. Nasıl bu kadar çok istismar varken biz bunları duymadık ya da yıllarca konuşmadık haberlere her gün taşımadık? Bu konuda halkın sadece Özgecan Arslan konusunda bu kadar tepki verdiğini biliyorum. Ve fikrimce bunun iki açık sebebi var: Biri “orda ne işi varmış? öyle giyinmeseymiş?” gibi bahaneleri olamazdı, ikincisi ise güzel ve iyi bir aile kızı olmasıydı. Keşke 12 yaşındaki Melek için de bu kadar sesi çıksaydı toplumun, belki canice öldürülüp hayatı elinden alınmadı ama 12 yaşında anne yaptılar onu, ruhunu aldılar onun. Tabii ben o zamanlar bunu düşünürken bu olayların zıvanadan çıkacağından habersizdim. Her ne kadar alışmak istemesek de bir kanalda kılıçla öldürülen ve tek suçu o akşam o caddeden tek başına yürümesi olan bir kadın, Twitter’da adını asla umursamadığım yurtta istismar nedeniyle intihar eden bir ailenin belki de göz bebeği küçük bir erkek çocuk.
Tam burada beni üzen bir şeyden bahsetmek istiyorum. Maalesef bu istismar ve ensest olayları bir pandemi veya akut bir durum değil, en azından onlar gelip geçici ancak bu resmen bizimle olan ve sürekli ruhumuzu kanatan kronik bir hastalığımız. Ve her kronik hastalığa sahip hastanın yaptığı gibi görmezden gelerek sanki yokmuşçasına yaşıyoruz. Ama size bu kitaptan bahsetmemin de en büyük nedeni olan minicik de olsa bir farkındalık yaratmak, hastalığımızın temel tedavi basamağı resmen. Bir diyabet hastası ne zaman hastalığının gerçekten var olduğuna inanırsa o zaman tedaviye gönüllülüğü artar değil mi! Çünkü emin olun her ne kadar zor olsa da bir tedavisi var. Ve sadece bir kişinin hastalığı veya bir kanunla çözülebilecek basit bir konu değil. Toplumun birlikte ve doğru olan iyileşme adımlarıyla küre ulaşacağımız bir tedavi bu. Sonuç olarak Büşra Sanay’ın bu cesur kitabını “okuyacaksınız, okutacaksınız hatta gözlerine sokacaksınız, o yaraları görmelerini sağlamak zorundayız” diyen yazar Suna Aras aslında demek istediğimi net bir şekilde anlatmış.
İşte her sayfası benim için çok kıymetli olan kitabı gerçekten soluklanarak okumanız gerekiyor. Çünkü öyle 2 günde okudum bitti yapamayacağınız bir kitap. Yani hiç kimsenin buna ruhsal olarak yetemeyeceğini düşünüyorum.
Bu yazımla en azından sizde minik bir merak uyandırdıysam ve bu okumadan sonra kitabı Google’da arattırdıysam gönlümden geçeni yapabilmişim demektir. İlk yazım umarım ilginizi çeker ve yollarımıza devam ederiz.
Konuk Yazar: Zehra