Sokaklar.. Her gün dolup boşalan.. Arabaların, insanların sel gibi aktığı sokaklar.. Kimilerinin geçip gittiği kimilerinin ise geçtiği fakat gitmediği/gidemediği sokaklar.. Kendi varlığını bile sahiplenemeyen çocukların, çocuk yüzlü koca insanların evi sokaklar..
Sahi? Onları sokak çocuğu yapan şey nedir? Sokakta dünyaya gelmeleri mi? Peki ya evdekiler.. Onlar da ev çocukları mı? Hayır hayır ! Böyle olmamalıydı.. Oysa çocuk ruhunu tanımayanlar çoktan onu tanımlamışlardı. Meçhul eller tarafından sokağa itilmiş “sokak çocukları”…
Çocuğum.. Bilinmez bir karanlığın hegemonyasında ürkekleşti bakışların.. Gözlerin gözlerime değdi, buz gibiydi.. Üşüttü bütün hislerimi.. Çocuk olmadan büyümüştü tüm mimiklerin.. Ne bir tebessüm belirtisi ne de çocukluk sevinci..
Söylesenize.. Sokak çocukları da güler mi??
Çocuk dedi:
-Abla sileyim mi?
Kafasını kaldırmadı kadın. Sanki hiç kimse yokmuş gibi cama bile bakmadı. Oysa çocuğun varlığı âşikârdı.. Mobeseler bile onun varlığını kaydederken kadın bu seslenişe kayıtsızdı.. Çocuk, tüm varların içinde yok gibiydi.. Hiçe sayılan şey cismiyetinden çok daha fazlasıydı. Onuru.. Gururu.. Haysiyeti.. Duyguları.. Bütün bunlara rağmen onlar her yerdeydiler. Yanıbaşımızda..
Ne dersiniz? Bir sokak çocuğu topladığı kağıtları arabasında taşırken, yüreğinde ne taşır?
Çocuğum..Şımarıklığın şöyle dursun, sana sahip çıkması gereken büyüklerinin sahipsizliğindesin.. Yanından geçerlerken seni azarlayacakları, aşağılayacakları düşüncesindesin.. “ Terliksiz gezme , karnın ağrır.” “Hırkanı giy üşütürsün.” “Ayy! Ateşin mi var senin?” “Karnın aç mı? “ “ Uyumadan önce pijamalarını giy.” Hangi dünyanın cümleleridir bunlar senin için çocuğum..
Ama ne yapabilirsin ki? Sen gözlerini açtığında ya birinin kucağında ya da birinin arkasında oyun zannederek sokakları geziyor, ışıklarda köşe kapmaca oynuyordun.. Çarşıda pazarda zabıta amcalarla saklambaç, bazen ise mendil kapmaca oynaman gerekirken mendil satmaca oynuyordun.. Sen bunların oyun olmadığını anladığında çoktan büyümüştün çocuğum.. Ne önemi vardı senin için lolipopun gofretin tadının sen daha çocukluğun tadı nasıldır bilmezken..
Ve…
Çocukluğundan çalınan her şeyin için ayrı ayrı borçluyum sana.. Senin yaşayamadığın çocukluğun utandırıyor yaşadığım çocukluğumu.. Evet, belki yaşadıklarının faili ben değilim. Fakat bu işin faili olan vicdanı buharlaşmış merhamet fakirleri de bu yürek yükünü taşıyamaz elbet..
Bu yük ancak merhamet yağmuru yağan çölleşmemiş yüreklerin yüküdür..
Bu yük, benimdir..
Bu yük, senindir..
Bu yük ,hepimizindir..
Bu yük, içinde çocukluğunun izlerinin taşıyan tüm insanlığındır..
Öyleyse bu çocukların mı yoksa bizlerin mi yükü daha ağır…?
Yazar: Nurhan Fincan
Not: Bu yazı, Parlak Jurnal Yazı Yarışması’nda ödüle layık görülmüştür.
Gerçekten harika duygu yüklü bir yazı olmuş okurken tüylerim diken diken oldu güzel bir farkındalık yaratmışsınız kayıtsız kalamadım.Kalemine sağlık Nurhan Fincan teşekkürler @parlakjurnal
Teşekkür ederim Serkan Atay, çok naziksiniz.