Eylül
Eylül; sararan yaprakların döşediği yollarda yürür. Hissiz şehirlere, serin geceler armağan eder. Sonbahar yolunun başlangıcıdır. Yolun sonundaysa bizi kış bekler. Hatırlattıkları bir yana eylül geldi. Hem de elinde soğuk bir pervane ile geldi. Gri şehirlerin sabahını ve mütemadiyen akşamını soğutmaya geldi.
Ağaçların yaprakları sararmaya başladı. Hiç kuşkusuz sararan yapraklar yakında dökülecekler. İşte ben ne zaman bir dökülüş görsem ulu orta yerde hislenirim. Dökülenlere mana yüklerim. Hem de bunu her yıl istisnasız yaparım. Yaprakların döküldükten sonra tekrar taptaze peyda olacağını bildiğim halde düşenlere üzülürüm. Ağaçların kışı geçirmek için uykuya girmeleri, uykuya girmek için yaprak dökmesi gerektiğini bildiğim halde hislenirim. Garip bir hüzün kaplar içimi. Yaprakların beni terk ettiğini düşünürüm. Onların hatıralarına basmaya kıyamam. Gidişlerinin ardından el sallarım. Neden tüm bu değişimi defalarca gördüğüm halde hüzünlenirim bilmem ama tutamam işte kendimi. Kaptırıveririm.
Devinim
Bazı sabahlar bedenim bazı sabahlar zihnim erken uyanıyor. Zihnimin erken, bedenimin geç uyandığı bir sabah hayatın anlamını düşündüm. İlk olarak, son zamanlarda çokça sorguladığım bir kanıya vardım. Hayat; müziğin ritmine uymayanları acımasızca eleştiriyor.
Müzik hepimiz için çalıyor onun için şöyle söylemek isterim. Hep birlikte dans ediyoruz. Kimimiz sürekli ayağına bakıp tökezliyor kimimiz müziğin ritmine uyup bu serüvenden zevk alıyor. Sürekli yer değiştiriyoruz. Birbirimizle etkileşim içerisindeyiz. Benliğimizi merkeze alıp çevremizle ritmimizi paylaşıyoruz. İşte ben, tüm bu devinim içindeki kimsesizliğimi düşündüm. Çaresizce suyun akışına kapılıp gidişimi düşündüm. Önce kendimi çaresiz hissettiğim için üzüldüm. Sonra üzüldüğüm için tekrar çaresiz hissettim. Neden kendimi çaresiz hissettim işte bu soruya net bir cevabım yok. Üzüntümü bir kenara bırakıp sebebini düşündüğümde bir süredir ayaklarıma baktığımı fark ettim. İşte bu yüzden olmak istediğim yerde miyim değil miyim bilemiyorum. Ancak artık ne yöne bakmam gerektiğini kestirebiliyorum.
Uzaklar
İnsan, bulunduğu yerden memnun değilse uzaklara gitmeli. Uzaklar… Bu kelime kaçmak isteyene hep cazip gelmiştir. Peki gerçekten öyle midir?
Oturmayı düşünmediğimiz eve bir tuğla dahi koymak istemeyiz. Aynı bunun gibi bir yer hoşumuza gitmediyse ve o yerden uzaklaşmak istiyorsak her şey gözümüze kötü gözükür. En ufak bir şey bile canımızı sıkar. Oysa gitmeyi istediğimiz yer öyle midir? İnsanoğlu varmak istediği yere giderken cebinde zeytin çekirdekleri götürür. Çünkü işin bizzat doğasında bu vardır. Tutumlarımız ve hayata bakış açılarımız değişir ve bu her halimizi etkiler. Tıpkı zor da olsa sevdiğimiz bir işi yapmanın verdiği huzur gibi. Gönlümüz, görüşümüzü etkiler.