Toplumsal hareketlenmeler dünyanın her coğrafyasında çeşitli sebeplere dayanan enerji patlamaları olarak tanımlanabilir. Ancak her toplumun protesto kültürü oldukça farklıdır. Bazı coğrafyalarda devlet kavramının kutsiyeti sebebiyle toplum, hoşuna gitmeyen sorunları aktif bir şekilde dışarı vurmayı tercih etmez. Diğer taraftan bazı toplumlar protestoyu bir demokratik yol olarak özümsemiştir. Nevi şahsına münhasır protesto kültürüne sahip ülkelerin başında ise İran gelir. İran’daki bu halk geleneği bazı uzmanlara göre 19. yüzyıla kadar dayandırılabilir. Uzun yıllardır toplumsal hareketlenmelere sahne olan İran’da yaşanan son protestolar, uluslararası kamuoyunun ilgisini çekmiş gibi gözüküyor.
Eylül 2022’de Kürt asıllı bir Sünni İranlı olan Mahsa Amini’nin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçe gösterilerek Ahlak Polisleri tarafından gözaltına alındığı sürede komaya girmesi ve ölmesi sonucunda ortaya çıkan gösteriler, ülkenin geneline yayılıp İran’da rejime karşı yeni bir ayaklanmanın fitilini ateşlemiş oldu. Bu protestolar kadın hakları ve özgürlük çevresinde toplanmış olmakla birlikte göstericiler reformdan ziyade İran’daki rejimin değişmesini talep ediyorlar. İran hükûmeti en baştan beri oldukça sert karşılık vermenin yanında protestoları dış mihraklar söylemine indirgeyerek ülkedeki işsizlik, ekonomik kriz ve özgürlüklere yönelik problemleri görmezden gelmeye devam ediyor. Ancak tüm bunlara ek olarak İran’da bir insanlık dramı yaşanıyor. Çünkü hükûmet bu protestoları bastırmak için polis şiddeti ve idam cezası kullanıyor.
Türk medyası ise bu olaylara oldukça sessiz kalıyor. Akşam vakitlerinin vazgeçilmez ve her şeyin konuşulduğu (!) tartışma programlarında bizzat komşumuz olan İran hakkında tek bir yorum yapılmıyor. Türk resmi makamları ise bu konuda bazı açıklamaları ancak aylar sonra yapmayı tercih etti. Bu atmosfer içerisinde yalnızca sosyal medya ve özellikle Twitter aracılığıyla yayımlanan görüntüler sayesinde protestolar hakkında haber alınabiliyor. Sadece Türk medyasının vurdumduymazlığı değil aynı zamanda İran içerisindeki medyanın ve internetin baskılanmış olması da Türkiye gibi birçok ülkenin İran hakkında sağlıklı bilgi alamamasına yol açıyor. Avrupa ve ABD’den reaksiyonlar gelmekle birlikte bu tepkilerin sönük kaldığını söyleyebiliriz. Bu durumdan şikayetçi olan İranlılar ise uluslararası toplumun kayıtsızlığına karşı tepkili olduklarını sosyal medya aracılığı ile duyurmaya devam ediyorlar.
İranlı aktivistler ve uluslararası alanda tanınmış kişiler ABD ve Avrupa’nın desteğini istemekle birlikte bazıları bu protestolara doğrudan müdahale edilmesine sıcak bakmıyorlar. İran hükümetinin protestolar konusunda ABD’yi suçlaması, bazı İranlı aktivistlerin protestolara uluslararası dahil konusunda çekimser kalmasına yol açıyor. 1979 yılında İran’daki ABD Büyükelçiliği’nde 444 günlük rehine krizinden bu yana İran ile ABD ilişkileri hiç yumuşamadı ve İran her siyasi protestoda ABD’yi suçlamayı tercih etti. Güncel protestolar için de Ayetullah Ali Hamaney ABD ve İsrail’i suçladı.
Mehsa Emini’nin öldürülmesinden sonra gerçekleşen protestolar aslında çok daha önceden devam eden protestoların bir devamı olarak nitelendirilebilir. İran’da 2017’den beridir su sıkıntıları, özgürlüğün baskılanması, ekonomik kriz ve ambargolar sebebiyle protestolar sürmekteydi. Ancak Eylül 2022’deki olaylar ile birlikte bu protestolar uluslararası kamuoyunda yankı buldu. Eylül’den itibaren günümüze kadar yaklaşık 600 kişiye yakın insanın protestolar sebebiyle öldüğü ve 1000’den fazlasının yaralandığı bir insanlık dramı yaşanıyor (Reuters). Ölenlerin 70’e yakını ise ne yazık ki çocuk (BBC). 18 binden fazla insan da gözaltına alınmış bulunuyor (Euronews). Tutuklanan insanların hapishanelerde zorbalık ve işkenceye uğradığına dair çok fazla bilgi dolaşıyor. Ailelerin ve protestocuların ölüm tehditleri aldığına dair raporlar bulunuyor. Son olarak, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) güvenlik güçlerinin protestoculara doğrudan silah ile ateş ettiğini videolar ve tanıklara dayandırdığı raporuyla doğruladı.
Toplumsal krizler ve hareketlenmeler beraberinde sosyal, ekonomik ve siyasi sonuçlara yol açar. Ancak bu konuda literatürün göz ardı ettiği ve hepsinden çok daha etkili bir sonuç daha vardır: psikoloji. İran toplumunun uzun yıllardır yaşadığı baskılar ve idam cezaları gibi sebeplerle ciddi bir psikolojik savaş verdiği de unutulmamalıdır. İnsan psikolojisi modern hayatta hala görmezden gelinmekle birlikte bu tip siyasi baskıların çok büyük bir psikolojik problem yarattığı, özellikle psikolojinin tabu olduğu toplumlarda ne yazık ki fark edilememektedir. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da İranlılar uluslararası toplumun dikkatini çekmek için çeşitli etkinlikler düzenliyor. Örneğin, The Center for Mind-Body Medicine isimli kuruluş, kendisi de aslen İranlı olan Dr. Noshene Ranjbar öncülüğünde Zihin-Beden tıbbi dediğimiz nefes alma teknikleri, meditasyon ve farkındalık gibi oldukça basit ancak etkili olan yöntemlere yönelik Farsça konuşan insanlara özel eğitim programları için burs sağlıyor ve bağış topluyor. İran’a destek konusunda birçok farklı amaca yönelik organizasyon bulabilmeniz mümkün ancak ben, insan psikolojisi ve yaşanan travmaya yönelik duyduğum üzüntü sebebiyle bu örneği veriyorum.
1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana süren en uzun protestolara sahne olan İran’da 2023 yılında neler olacağını kestirmek çok güç. Protestolarda kadınların öncülüğü, çocukların dahil olması, Kürt ve Beluçlar gibi Sünni etnik azınlıkların baskın rol oynaması, ekonomik sebepler yerine insan hakkı ve politik sebeplerin öne sürülmesi gibi gerçekler güncel protestoları eskilerinden ayırıyor. Bu alandaki uzmanlar gösterilerin bir amaca ulaşıp ulaşamayacağı konusunda fikir birliği ortaya koyamıyorlar. Ancak kesin olan bir şey var; İran halkı gördüğü baskı sebebiyle bir süre daha göz yaşı dökmeye devam edecek gibi görünüyor.