bilim

Kopernik’ten Newton’a Uzanan İki Yüzyıllık Bilim Devriminin Başlangıç Anatomisi: “Kopernik’le Bilim Emekliyor”

1

Antik çağda bilim, büyük oranda felsefi düşünsel sıçrayışlardan doğan bir çeşit hakikat arayışından ibaretti. Modern anlamıyla bugün anladığımız bilim ise pozitif bulgular ışığında; test edilebilir, yanlışlanabilir, geliştirilebilir ve en önemlisi deneysellikle gözlemlenebilir niteliktedir. Bugünün bilimsel perspektifi ise tahmin edileceği üzere aniden ve bir gecede oluşmadı. Bilimin günümüzde sahip olduğu dinamiklerin büyük bir bölümü, iki yüzyıllık bilim devriminden izler taşır. Üstelik bu izler, sadece pratik ve teorik anlamda karşılık bulmuş değildir. Birçok bedelin ödendiği, Kopernik’ten Newton’a uzanan iki yüzyıllık bilim devrimi bilimin; yaygın kanaatler, güç odakları, dogmatik düşünce, baskılar karşısında elde ettiği ilk büyük zaferdir. İki yüzyıl süren bu serüvende birçok uğrak noktası bulunur.

İlk Uğrak Noktası Kadim Dünyadan Uzanan El: “De Rerum Natura”

Kopernik’ten Newton’a uzanan bilim devriminin ilk uğrak noktası, köklerini kadim felsefeden alır. Her ne kadar romantik bir yaklaşım gibi görünse de Kopernik’in bilim üzerinde gösterdiği etkide antik çağ filozofu Lucretius tarafından yazılan “De Rerum Natura” kitabının kalıntıları bulunur. Türkçeye “Doğa Üzerine”, “Tabiat Üzerine”, “Hakikat Üzerine” şeklinde birçok varyasyonla çevrilen De Rerum Natura; temel olarak bir çeşit uslamlamaya bilimsel düşünümün üzerindeki örtüyü kaldırmaya cüret eden tarihi bir kitaptır.

Antik çağ dünyasına uygun biçimde şiirsel bir dille ve formatla yazılan De Rerum Natura’da, Kopernik’i oldukça heyecanlandıran bir akıl yürütme vardır. Yüzyıllar boyu yasaklı kitap olarak; kiliselerin bodrumlarında saklanan, defalarca farklı noktalarda yakılarak imha edilen bu kitap, aklın sınırlarını zorlama cüretini göstermiştir. İşte tam olarak Kopernik’in aradığı şey, dünyayı anlamak adına ihtiyaç duyduğu da buydu.

Lucretius, De Rerum Natura’da bir ok ve yaydan söz eder. Lucretius için en önemli mesele; evrenin sonsuzluğunu idrak edebilecek bir uslamlama, örnek bulmaktır. Sonsuz güçte yaya yerleştirilen okun evrenin sınırlarına doğru atıldığını hayal edin der Lucretius. Eğer evren sınırlıysa bu ok, bir duvara çarpıp duracaktır ve oku atan kişi, bu duvarın üzerine çıkıp tekrar oku atabilir. Ok, tekrar bir duvara çarpar ve aynı süreç tekrardan işler. Bu böyle sonsuza dek gider. O halde evren düşünüldüğü gibi sınırlı olmazdı.

Lucretius’un evrenin sonsuzluğuna ilişkin bu akıl yürütmesi, Kopernik’te sıra dışı bir imgelem uyandırır. Kopernik, tek başına bir bilim insanı değildir. Çünkü o deney yapabilecek, test edebilecek materyallerden çok uzakta sadece hayal gücüyle ve basit gözlemleriyle evreni anlayabilecek cesarettedir. Her ne kadar Kopernik bir bilim insanı olmasa da yüzyıllar sürecek bilimsel bir yürüyüşün ilk adımlarını atar.

Evreni Anlama Sanatı: “De Revolutionibus Orbium Collestium“

On altıncı yüzyılın başında bilimin metodolojik olarak nasıl bir izlenceye sahip olabileceğini açık biçimde gösteren birisi yoktu. Bunun yerine Batlamyus’un “Almagest” adlı kitabında, Aristoteles’ten izler taşıyan bir evren anlayışı yaygın kanaat olarak kabul edilirdi. Kilisenin de benimsediği ve kabul ettiği evren anlayışında; dünya merkezdeydi ve diğer tüm göksel cisimler onun etrafında dönmekle yükümlü varlıklardı. Yedi kattan oluşan bu evrenin yedinci katının ötesinde ise tanrılar ve tanrısal varlıklar vuku bulmuştu.

Bu yaygın ve günümüzde doğru olmadığı kesin deneylerle kanıtlanan anlayışa ilk itiraz, De Rerum Natura ile gizli saklı tanışmış Kopernik’ten geldi. Kopernik ya da daha doğru bir adlandırma ile Nicolaus Copernicus, yaygın kanaatlerle mücadele etmeyi baştan kafasına koymuştu. Kopernik’in elindeki en büyük olgu ise merak duygusu ve hiçbir zaman tükenmeyen gözlemleme yeteneğine sahip olmasıydı.

Neredeyse yaşamının tamamını gözlem yapmaya adayan Kopernik, kilise tarafından baskıcı biçimde kabul ettirilen Batlamyuscu evren anlayışının doğru olmadığını kanıtlayacak birçok veri elde etti. Kopernik’in yaptığı gözlemler onu, evrenin hiç de tahmin edildiği gibi muhteşem bir düzene sahip olmadığını gösterir nitelikteydi. O, insanın merkezde olduğu bu evren anlayışının yerine “Güneş Merkezli Evren Modeli” olarak bilinen yeni bir modeli kanıtlamaya ve anlatmaya kararlıydı.

Kopernik yaptığı gözlemlerle çağın çok ötesinde, bununla birlikte bilimsel temelleri olmayan, fakat bilimsel devrimin zeminini oluşturacak bilgiler edindiğinin farkındaydı. Onun önündeki en temel engel ise çağın yozlaşmış ve her geçen gün daha da dogmatik pozisyona ulaşan Hristiyan düşüncesiydi. Kopernik, De Revolutionibus Orbium Collestium’u yazarak bilimsel devrimin ilk adımını atma konusunda çok heyecanlı olsa da ona uzanan bir dost eline ihtiyacı vardı.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Geleneksel Tıp ve Tamamlayıcı Tıp Hakkında Bir Takım Düşünceler

Aydınlığın Başlangıcı Rheticus’un Ellerinde

De Revolutionibus Orbium Collestium, çağın çok ötesinde benzersiz gözlemleri içeriğinde barındırıyor olsa da Kopernik’in hayatını bile tehlikeye atabilecek oldukça tehlikeli bir kitaptı. Kopernik’in çok yakın arkadaşı olan ve kilisede önemli bir görevi yürüten George Rherticus, daha önce Kopernik tarafından yazılan basit bir makale olan “Commantaribus” hakkında önemli bir bilgiye sahipti. Rheticus, Kopernik’e inanıyor ve düşüncelerinin yaratacağı büyük etkiyi biliyordu.

Kopernik’in kilisenin baskıcı ve yozlaşmış tutumu karşısında yok olmasını istemeyen Rheticus, hem De Revolutionibus Orbium Collestium’un yayınlanması konusunda yaptığı baskı hem de yayınlama sürecinde gösterdiği özveri ile bilimin emeklemeye başlamasında önemli bir yere sahip oldu. Rheticus, kitabın yayınlanmasıyla birlikte ortaya çıkabilecek ürkütücü ve Kopernik için son derece tehlikeli olan durumun farkındaydı ve Kopernik’e oldukça dikkat çeken bir teklifle geldi.

Rheticus’un teklifi; Kopernik’in yayınlama konusunda ketum olduğu kitabına bir ön söz yazmaktı. Bu ön sözün içeriği kitapta anlatılanların bir çeşit akıl yürütmeden ibaret olduğu şeklindedir. Yani, Rheticus; kitabın gerçek düşüncelerden hareketlerle yazılmadığı, daha çok “böyle olsa nasıl olur?” biçiminde akıl yürütmeler içerdiğini ön sözde belirtmek istedi. De Revolutionibus Orbium Collestium, bu ön sözle yayınlandı ve bilimin iki yüzyıl sürecek yolcuğunu başlattı.

1 Comment

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Bilim & Sağlık Kategorisinde Son Yazılar

Baştan çıkarıcı kokular

Mmm… Nasıl da kokuyor! Kokuların ve güzel rayihaların biz insanlar üzerinde etkisi vardır. Kokular, anılarımızı canlandırdığı

Anksiyete Nedir?

Anksiyete, genellikle gündelik hayatta karşılaşılan stres faktörleriyle başa çıkamama durumunda ortaya çıkan yoğun kaygı ve korku