masumiyet karinesi
Masumiyet Karinesi

Masumiyet Karinesi ve Hukuktaki Yeri

3

Hukuksal bir terim olan suçsuzluk ilkesi, Türk Ceza Hukukunda masumiyet karinesi adıyla tarif edilir. Karine sözcüğü “ipucu” demektir. Kavramının kökleri Eski Roma Hukuku’na kadar uzanmaktadır. Roma hukukunda Latince olarak “ei incumbit probatio qui dicit, non qui negat” şeklinde tanımlanmıştır ki Türkçeye “Suçu kanıtlama yükümlülüğü, suçu isnat edendedir, suçla itham olan kişide değil.” Suçsuzluk ilkesi dediğimiz bu kavram (presumption of innocence), bir suç isnat edilen kişinin suçun varlığı kesinleşmedikçe masum olduğunu ve hükümlü sıfatına sahip olmadığını belirten bir kavramdır. Bu kadar eski bir kökeni olan kavramın gerçek anlamıyla işlerliğini kazanması 18. yüzyıldan itibaren başlamıştır.

Türkiye’nin de altında imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereğince masumiyet karinesi evrensel bir yargı doktrinidir ve temel bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişi hüküm giydirilmeden önce –tutuklu dahi olsa- çalıştığı resmi kurumlar tarafından suçu sabitlenene dek masum olduğu ilkesini gözetmek zorundadır. Burada bir kavram kargaşası ortaya çıkmaktadır. Suçu kesinleşmemiş bir bireyin masumiyet karinesine göre “masum” sayılması değil suçlu sayılmaması şeklinde bir anlam yüklenmesi daha doğru olacaktır. Zira sanık ne masumdur ne de suçludur. Sadece ve sadece şüphelidir. Onun suçlu veya suçsuz olduğu ancak ve ancak son karar ile belli olur.

Özgür hiçkimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır. (Magna Carta 39. madde, 1215)

De facto, tutukluluk herzaman suçluluk ile paralel giden bir kavram olmayabilir. Her suçlu tutuklu olmadığı gibi her suçsuz da tutuksuz olmayabilir. Daha da açmak, netleştirmek ve örneklendirmek gerekir ise mesela bir koruma tedbiri olarak tutukluluk yani tedbiren tutuklama kavramı (CMUK md. 104/1) yasalarımızda tanımlıdır. Yani kuvvetli şüphe gerekçesiyle bir sanık tutuklanabilir. Buna tedbiren tutuklama denilmektedir ve kişinin suçlu olduğunu göstermemekle birlikte masumiyet karinesi ilkesi hala geçerlidir. Bu masumiyet karinesine bir örnektir. Zıt olarak, suçlu olduğu sabitlenmiş bir kişi, kolluk kuvvetlerince yakalanamayabilir veya suçlu kişi, cezasından kaçabilir gibi örnekler de verebiliriz. Yani kişilerin suçluluğu, mahkeme tarafından sabitlenmese bile bireyler tutuklanabileceği gibi(tedbiren), suçluluk sabitlense bile bireylerin tutuklanması pratikte geçekleşmeyebilir. Bu yüzden suçsuzluk ilkesi, doğru anlaşılması gereken bir kavramdır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6-2. Madde

Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.[1]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1995 yılında verdiği kararda “Ceza yargılaması kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmamış kişiye karşı, başka resmi görevlilerin suçlu gözüyle bakıp bu şekilde davranmaları masumiyet karinesinin çiğnenmesi anlamına gelir.” ifadelerine yer vermiştir.

Ayrıca Anayasamızın 15/2. maddesinde “Masumiyet Karinesi” her birey için temel bir hak olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda Masumiyet Karinesine savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde bile dokunulması mümkün olmadığı belirtilmiştir.

MADDE 15. – Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

(Değişik: 7.5.2004-5170/2 md.)Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.[2]

Hatta Türk Ceza Kanununun (TCK) 288. maddesi ile bir soruşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunanları cezalandıran ve bu fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesini nitelikli hal olarak düzenleyen “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” şeklinde ifadeleri masumiyet karinesi ihlallerini önlemeye yönelik hükümlerdir.

Madde 288-(Değişik: 2/7/2012-6352/93 md.)
Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.[3]

Bir takım iftiralar ile savcı, hakim, mahkeme gibi organların etkilenmesi ise “İftira Suçu Cezası” ile Türk Ceza Kanununda tanımlanmıştır. İftira atan kişi en “basit” bir iftira cezasında 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası istemi ile yargılanır (TCK md. 267/1). Hatta mağdura atılan iftira neticesinde, mağdur ile ilgili hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK md. 267/7) tarzındaki maddeler yine aynı şekilde masumiyet karinesinin muhafaza edilmesini sağlamaktadır.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  "Mehter Marşları"nın Ardındaki Gerçek

Ayrıca masumiyet/suçsuzluk karinesi, şüpheliye kendini savunma hakkı vermektedir. Anayasamıza göre sanık, bu karine çerçevesinde, suçsuz kabul edilmektedir ki kendisini savunmakta ve yargı karşısında muhakeme yapılmaktadır. Aksi taktirde mantıken, sanığın kendisini savunması mümkün olmayacaktı. Bu yüzden mahkemeler hem sanığı dinlemekte hem şüpheleri değerlendirmekte ve böylelikle gerçek aranmaktadır. Ayrıca burada şunu da belirtelim: sanık ile suçlu kavramları eş anlamlı değildir. Sanık, ceza davası açılmış ve şüpheli bir kişidir. Suçlu ise, dava sonucunda anayasal olarak suçluluğu kesinleşmiş olan ve hüküm giyen kişidir. Bu kavramlar sıkça karıştırıldığı için açıklamak önemlidir.

Sonuçta hukukta gerçek mânada Fransız Yurttaş ve İnsan Hakları bildirgesiyle yer bulan Masumiyet Karinesi, mahkemelerin tarafsızlığının gösterilmesi ve haksızlıkların önüne geçilmesi için yer alan anayasal bir haktır. (Anayasa Maddesi 38/4, 15/4)

Kaynakça:

[1] = Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

[2] = Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

[3] = Türk Ceza Kanunu

Aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleyen bir ülkenin vatandaşı olarak insan psikolojisi ve psikiyatrisi, siyaset psikolojisi, sosyopolitik sistemlerin işleyişleri, uluslararası ilişkiler, tarih ve bilime ilgi duyuyorum.

3 Comments

  1. Kamuda bu kanun biraz gözardı ediliyor. Örneğin babanız yüz kızartıcı bir suçtan ceza aldıysa o babanın oğlu olarak asker ve polis olamazsınız. Halbuki suç şahsidir ilkesi var.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Tarih Kategorisinde Son Yazılar