“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”
Nisa Suresi, 58. ayet
(Türk Dil Kurumu) liyakat: Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu.
Aşağıdaki kısmı depremin yeni olduğu günlerde yazmıştım ancak şimdi düzenleyip yayımlayabildim. Bunu göz önüne alarak okuyun lütfen:
Evet soru bu kadar basit. Neden kitap okumuyoruz? Neden kitap okumuyorsunuz? Çoğunluk şöyle diyecektir: “Vaktim yok”
Hayır efenim, gayet de vaktimiz var. Fakat o kitaba ayıracağımız berrak ve açık bir zihnimiz yok. Peki bunu ne zaman anladım? İşte şu günlerde anladım. Kafamı kitaba gömdüğümde aklıma deprem geldiğinde anladım.
Halkımızda birçok insanın düşündüğü o kadar çok şey var ki…
Şu ne yapmış, yok orada ne olmuş, cebimdeki para ile yarını çıkartabilecek miyim? Allah’ım acaba bu bina da benim başıma yıkılacak mı? Olduğum yerde de ya deprem olursa? En iyi telefonu yanımdan ayırmayayım. Aaaa araç yakıtlarına yine zam gelmiş, bi de bu deprem günlerinde….İnsanların yakıta ihtiyacı varken…
Bir de deprem hakkında uzman demiş, sıkı giyinip yatıyorum, deprem olursa enkaz altında üşümeyeyim diye.
Bir haber sitesinde bir bakanın yağma haberleri asılsız dediğinin haberi yapılıyor. Fakat aynı haber sitesi deprem bölgelerinde yağmacıların yakalandığına ve cezaevlerine gönderildiğine dair haber yapıyor. Madem asılsız, neden suçsuz insanlar cezevlerine gönderiliyor? Eğer yüzde 99’u asılsız ise sosyal medyadaki bu kadar görüntü ve görsel neyi ifade ediyor?
Nasreddin Hoca demiş ya, hırsızın hiç mi suçu yok diye. Müteahhitler kadar imar affını imzalayıp meclise sunup onaylayanların da suçu yok?
“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.”
Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 4; Tirmizî, Hudûd 6; Nesâî, Sârik 6; İbni Mâce, Hudûd 6
Evet yazıma bir ayetle başladım. Çünkü Allah adaletle hükmetmeyi emreder. Adaletle hükmetmeyecek bir liderin ne yönetmeye hakkı vardır ne de emir vermeye. Dünyada nice adaletle hükmetmeyen lider ehven-i şer sayılıp başta tutulmaya devam etmiştir fakat o gittiğinde orada yaşayan halk görmüştür ki o da insan ve gelip geçiyor, unutuluyor, gidiyor. Yazıma da hadisle devam ettim çünkü bu hadisin örneklerini düşündüğümüzde günümüzde o kadar çok var ki.
İnsanların elbette hataları olur fakat bu hatalar bireysel olmaktan çıkıp çevresindekileri etkilemeye başladığında önce uyarılma sonra da hadiste olduğu gibi cezalandırılma vakti gelmiştir. Peki uyarılma ne kadar sürmeli? 20 yıl mı? Kesinlikle hayır. Belki de o noktaya gelen insanın zaten birçok hatası vardır, bunu düşünmeli? Hadiste olduğu gibi cezalandırılması gerektiği vakitte cezalandırılmazsa da o hatalar katlanarak çoğalır. O çoğalan şey, bir çığ topu gibi çevresindekileri de içine alıp önüne ne geliyorsa ezip geçerek zarar vermeye devam eder.
Belki bazı insanlar düşünebilir, elbet bu dağın bir yamacı var. Çığ topu elbet düşüp gidecek. Fakat onu büyümeden engellemek varken…
İlk ayetin de liyakat ile ilgili olduğunu unutmayın ve bugün şöyle bir çevrenize bakın, hiç liyakat kalmış mı?
Günümüzde gerçekten de soylular suç işlemiyor mu? Bu soyluların/zenginlerin cezalandırılması gerekmiyor mu? Suç işleyen birinin soyluluğu mu kalmıştır? Artık onun sözü dinlenir mi? Dedikleri yapılır mı?
Unutmayın ki bir milleti/bir devleti bir kişi kurtaramaz. Önde yürüyen bir kişi istekli olsa bile bir elin nesi var ki? Unutmayın ki birlikten kuvvet doğar.