Ne yazık ki sağlıkta şiddet sonucunda ülkemizin sağlık çalışanları birer birer hayatını kaybediyor. İnternet ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte şiddet haberlerine çok daha etkin bir şekilde ulaşabildiğimiz için olayların vahametini görebilmek de kolaylaşıyor. İstiyoruz ki hem sağlık çalışanları hem de hastalarımız hayatını kaybetmesin. Şifa bekleyen hastaların hayatlarını kurtarabilmek için çalışması gereken sağlık personellerimizi korumak hepimizin görevi. Tek Yazı; Çok Fikir serisinin bu bölümünde bu soruna bir çözüm aramaya çalıştık.
Şiddetin daha kalıcı ve sürdürülebilir çözümü çocukluktan geçiyor.
Nurullah tarafından,
Hızla gelişen ve değişen dünyanın son dönemlerdeki en önemli problemlerinden biri şiddet ve şiddet eğilimidir. Bireysel olarak kişinin kendisinde ciddi travmatik sorunlara yol açan şiddet ve nefret aslında toplumun kendisinde kapanması zor yaralara neden olur. Çünkü toplumu meydana getiren yegâne şey her bir bireydir.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de şiddet davranışı ve eğiliminde ciddi bir artış gözlenmektedir. Büyük resme bakılırsa kadınlara şiddette, hayvanlara şiddette, sporda şiddette ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddette kısacası şiddetin çoğu türünde artış söz konusu. Ancak son dönemlerde meslek grupları arasında şiddetin en çok arttığı grup sağlık sektörü olarak göze çarpar. Sağlık çalışanları şiddete maruz kalma açısından risk altındaki önemli bir grubu oluştururlar.
Hekime şiddetin temelinde hasta kaynaklı, hekim kaynaklı ve sistem kaynaklı birçok neden sıralanabilir. Dolayısıyla hekime şiddetin çözümü de tek olamaz. Pedagojik açıdan çözüm bulmaya çalışmak diğer çözümlere nazaran daha zorlu ve uzun bir süreç gerektirse de bir taşla birkaç kuş vurma imkânı sağlar.
Hasta ve hasta yakınları bulundukları durum dolayısıyla stres içindedirler. Organizmanın strese verdiği yanıt ‘savaş ya da kaç’ tır. Ve içinde bulunulan durumun kabullenilememesi, çaresizlik duygusu psikolojik olarak regresyona neden olabilir yani kişi çocukluğa gerileyebilir. Bu durumda kişiler çocuklukta sağlayamadığı doyumun öfkesini hekime yansıtabilir. Tüm ebeveynlerin çocuk eğitimi konusunda yeterli bilgi sahibi olması ve çocuğa gereken dönemde gereken doyumların sağlanması onun bir birey olarak sonraki hayatında birçok açıdan daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır.
Muhakeme yeteneği henüz gelişmeyen çocukların davranışları için en önemli rol model anne-babadır. Aile içi şiddet gören, şiddete maruz kalan çocuğun bunu bir çözüm yolu olarak benimseyip hayatının ileri dönemlerinde şiddete başvurması kaçınılmazdır. Bu nedenle anne-babaların çocuğa, birbirlerine ya da başka bir şeye karşı şiddeti çözüm olarak kullanmaması gereklidir.
Günümüz dünyasında çocukların 2. ebeveyni durumuna gelmiş olan görsel medya araçları ve oyunlar bu konuda hiç masum değildir. Çok geniş kesimlere hitap eden bu kitle iletişim araçlarında neredeyse şiddete karşı çıkan, şiddete özendirmeyen yayın sayısı bir elin parmakları kadar. Buna ek olarak bazı yayınlarda sağlık çalışanın hedef gösterilmesi hiç de az rastladığımız bir durum değil. Bu tip yayınların gerekli kurumlarca denetlenip sayılarının azaltılması şiddete eğilimi muhakkak azaltacaktır.
Sonuç olarak şiddetin önlenmesinde cezai yaptırımların caydırıcı olması kısa vadeli çözüm için bir seçenek olabilirken uzun vadede çözüm için çocukluk çağının her aşamasında kaliteli bir eğitime ve içinde yaşadığı ona örnek teşkil eden sosyal çevrenin düzeltilmesine ihtiyaç vardır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi;
Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir.
1949 Cenevre Konvansiyonu, Bölüm III; Madde 19 ve 24’e göre savaş zamanında bile dokunulmaz olan sağlık çalışanlarının hayatlarını barış zamanında koruyamamak… Hayatın ironilerine karşı ciddi önlemler almak zorundayız.
Nihat tarafından,
Sağlıkta şiddetin son raddesi fiziksel şiddettir. Şiddetin her türlüsü bir problem olmakla birlikte önce aynı sağlık çalışanlarının yaptığı gibi hayatları kurtarmamız, yani fiziksel şiddeti önlememiz gerekiyor. Türkiye’de yapılan bir çalışmaya göre her 10 doktordan 9’u şiddete uğruyor [Erten R, Öztora S, Dağdeviren HN. Sağlık kuruluşlarında doktorlara yönelik şiddet maruziyetinin değerlendirilmesi. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi 2019;23(2):52-63.].
Sağlıkta şiddetin üç temel ayağı bulunuyor: Toplum, Sağlık Personelleri, İdari Yönetim. Bu üç temel ayaktaki çeşitli anlaşmazlıklar ortaya hayatı tehdit edici problemler çıkarıyor. Anlaşmazlıklar ne olursa olsun hiçbir şey bir sağlık personelinin hayatıyla eş değer olabilir mi? Herhangi bir insanın yaşamıyla değiştirilebilecek bir şey var mıdır ki? İnsan yaşamı modern toplumlarda öyle ulvi bir şeydir ki bu konuda meşhur bir vecize olarak bir insanın hayatı için gerekirse kanunların bile değiştirilebileceği söylenir. Bunu sağlık personellerimizden esirgemeye ne gerek var?
Daha önce bir yazımda bahsettiğim çözümsel maddeleri burada kısaca sıralamak istiyorum
- Sağlık konusundaki devlet politikalarının sağlık personellerini koruyan bir çizgiye dönmesi.
- Doktorun ve sağlık personellerinin emir kulu olduğuna dair geçmiş propagandalardan dönülmesi. Hasta-sağlık personeli ilişkisinin profesyonel düzleme getirilmesi.
- Sağlık çalışanlarının fiziksel güvenliği için hastane güvenlik personel ağının güçlendirilmesi.
- Tüm sağlık bilimleri fakültelerinde hastayla nasıl iletişim kurulacağına dair zorunlu derslerin eklenmesi.
- Hasta ile iletişimin bir ilim olması sebebiyle bu konudaki uluslararası yayınların Türkçeye çevrilmesi.
- Sağlık çalışanlarının iş yükünün AB ortalamasına düşürülmesi.
- Sağlık Bakanlığı’nın sağlıkta şiddeti engellemek konusunda -gereksiz antibiyotik kullanımına karşı, zararlı madde kullanımına karşı yaptığı gibi- propaganda yapması.
- Sağlık personeline şiddet konusunda medyanın yaptığı hatalı haberleri düzeltmesi için Sağlık Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşlarınca kamuoyu oluşturulması.
- Sağlık çalışanlarının bir ilah olmadığı ve nihai ölümü engelleyemeyeceklerinin anlatılması.
- AB standartlarına göre yetersiz sayıda kalan sağlık personellerinin kalite bozulmadan sayısının arttırılması.
Şiddet eğitimsizliğin son ürünüdür!
Onur tarafından,
Ülkemizde şiddetin son zamanlarda gündeme geldiği bu günlerde aslında sağlıkta şiddetin arttığını görmekle birlikte evvelden de pek az olmadığını fark ediyoruz. Fark ediyoruz ki önceden şiddetin konuşulmuyor oluşu onun olmadığı anlamına gelmiyormuş.
Nihayetinde insanların canına tak edişi ve vatandaş gazeteciliğinin de yaygınlığının artmasıyla artık bu tarz haberlerden kaçamıyoruz.
Kaçamıyoruz sağlık şiddetinden, kadın cinayetlerinden, namustan nasibini almamışların namus davalarından, töre kabusundan.
Ne yapalım?, der gibiyiz. El-cevap: Ceza verelim, yaptırımları arttıralım. İbret-i alem edelim.
Yapalım, yapalım peki bunlar kaçamadığımız şeylerin önüne geçer mi dersiniz? Belki azaltır, belki bu zalim kimlikleri korkutur da pisliklerini kafesine saklayıverir. Ama içlere, ruhlara sinmiş olan bu caniliği kalplerden siler mi? Misaldir ki horozu yemeğe hazır etmek için başını satıra yatırmak diğer horozları tavuk eder mi?
Yani diyeceğim şudur: İnsanların kimliklerine bu caniliği, bu vahşiliği aslında biz ekiyoruz! Gerek verilemeyen eğitimle gerek yükselmemiş kültür seviyesiyle gerek yılda okunamamış bir kitaptan düşük okuma oranlarıyla cehaleti zakkum ağacının tohumunu kalbin ortasına diker gibi biz dikiyoruz!
Unutulmamalıdır ki ne ceza verirsek verelim ne tehditlerde bulunacaksa bulunalım bu ülkedeki eğitim ve ahlak seviyesi yükselmedikçe içimiz rahat etmeyecek, devenin başını toprağa gömmesinden ileri gidemeyeceğiz.
Konuşup anlaşarak ve sorunları çözerek…
Ekrem tarafından,
Bir atasözü vardır bilirsiniz, dağ dağa kavuşmaz, insan insana. Ama konumuzla ilgili olan asıl atasözü şu: Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır. İlk önce sorunların belirlenmesi lazım. Bunlar zaten gözümüzün önünde. Sadece yazılıp çizilecek ve sorun şudur denilip haydi sıra bunun çözümlerinde denilecek. Ama nerede bunu yapacak yiğit? Nerede bu insan ki bunu yapabilecek kadar kudretli ve cesaretli? Tabi ki şaka yapıyorum. Bunlar sonuçta insani sorunlar ve elbet çözümleri de bizim elimizde.
Mesela bir tane sorun söyleyeyim, bununla başlayalım. Hastaların ve hasta yakınlarının doktorları, herkesi ama herkesi iyileştirebilecek güçte sanmaları. Peki size soruyorum? Böyle olsaydı, bu tanrısal bir güç olmaz mıydı? Bu sorunu da şöyle çözebiliriz, bununla ilgili kamu spotları televizyonlarda yayınlanacak, tüm sosyal medya platformları doktorların bu tanrısal güce sahip olmadığını, onların ancak ellerinden geldiğince (ki bunu da sonuna kadar kullanarak meslekleri gereği) tedavi yapabildiklerini halka anlatacak. Tabi bunlar, ilgili kişilere danışılarak, insanları bu yollarla eğitebilecek alanında uzman kişilere danışılarak yapılacak.
Benim de düşüncelerim sınırlı, bir yere kadar. Aynı hekimler gibi, onlar nasıl sonsuz iyileştirme gücüne sahip değilse ben de yazdıklarımı tam anlatabilecek güce sahip değilim