Savaşta Müzik: İsyandan Vatanseverliğe

//

Mors alfabesine göre V harfinin kodu, Beethoven’ın Beşinci Senfonisi’ne karşılık gelir. Alman bir bestekârdan esinlenilen bu kod, şiirsel bir ironi şeklinde, Müttefik Kuvvetler tarafından II. Dünya Savaşı boyunca sembolik olarak Almanlara karşı kullanıldı. Nokta-Nokta-Nokta-Tire böylece müzikal bir motif haline geldi ve radyo istasyonları, kaderin kapıyı çaldığı bu ünlü müziği yayınlamaya başladılar.

Shakespeare’in söylemiş olduğu gibi, birkaç müzik notasında ne olabilir ki? Görünüşe göre çok şey. Otoriter rejimler, müziğin gücünden o kadar korkmuşlardır ki onun sanatsal olarak ifade edilmelerini engellemişlerdir. Mao’nun Çin’i kendi ideolojik fikirlerine hizmet etmeyen sanatları tamamen yasaklamıştır. Sovyetler Birliğinde tüm müzikler yayınlanmadan önce onaylanmak zorunda kalmıştır. Savaş zamanlarında müzik, uzun sürelerden beri derin bir direnişin ifadesidir.

1942’de, Leningrad Kuşatması sırasında, Shostakovich Yedinci Senfonisi’ni sergiledi. Ülke tarafından terkedilmiş ve Almanya tarafından kuşatılmış olan Leningrad(bugün St. Petersburg) halkı; yiyecek olarak deri pişirdi, kediyle köpek avladı ve açlıktan öldü. Lakin onlar hala müziğe dayanıyorlardı. Tam bu anda, direnişin sembolü olarak müzik ortaya çıktı. Umutları yeşertti ve moralleri yükseltti. İşgalcilere karşı sanki meydan okuyormuşçasına hizmet etti.

İlginçtir ki, Shostakovich, senfonisini savaşa karşı tepki olarak yazmıştır. Fakat tamamen destansı bir besteden ziyade, senfonisi daha çok Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i Alman istilasına karşı azarlıyor gibiydi. Sovyet yetkililer ise savaş sırasında ve hatta savaş bittikten sonra bu performansı Sovyet büyüklüğünü bütün bir nesle inandırmak amacıyla propaganda olarak kullandı.

Savaşta müziğin kullanılması yeni bir şey değildir, sadece metotlar değişmiştir. Savaş Sanatı kitabında, Machiavelli, alan iletişiminde taktiksel olarak kullanılan trompetin erdemini savaş gürültüsünü delip geçtiği için övmüştür. Bundan önce Romalılar da; iletişim, askeri formasyonlar ve hatta orduyu coşturmak amacıyla müzikal enstrümanları kullandılar. Şiirler, marşlar ve savaş müzikleri aracılığı ile sanat; askeriyenin ayrılmaz bir parçasıydı.

19. yüzyılda müziğin popülerleşmesi yeni bir direniş dalgası başlattı. Önceki birkaç asırda olduğu gibi dinin tematik bir elemanı olma durumundan uzaklaştı ve artık sınırlanmış bir dinleyici kitlesi olmadığı gibi sanatsal ifade olarak da hızlıca kanatlandı. Bugün bulunduğumuz noktada klasik müzik arkaik(klasik çağ öncesi, eski) olarak görünse de, çağdaş ve hatta yenilikçiydi. Piyanist ve bestekar Franz Listzt bir rock star, zamanının Bob Dylan’ıydı. O, sanat performansında bir devrim yarattı.

Bestekarlar dinleyici kitlesine erişmeyi keşfetti ve müzik kompleks bir dile dönüştü, direnişin ve politik ifadenin dili haline geldi. 1804’te Beethoven, Napoleon Bonaparte’a adadığı senfoniyi tamamladı ve Frenchman’ın Fransız Devrimi idealleri şekillendi. Fakat aynı yıl içinde Napoleon’un imparator olarak taç giydiğini öğrenince, Beethoven, elyazmasındaki Napoleon’un ismini çizdi ve eserinin başlığını “Symphony Eroica” olarak değiştirdi.

Beethoven’ın senfonisi Fransız Devrimi sonrası yorumu olarak görülürken, Frederick Chopin “Revolutionary Etude” isimli eserini 1831’de Rusya’ya karşı başarısızlığa uğramış Polonya isyanına tepki olarak yazdı. Aslında onun müziği 1941’de milliyetçiliğin bir sembolü haline gelecekti. Chopin Polonya’da kara listeye alındı, buna rağmen Berlin radyo istasyonları onun müziğini çalmaya devam ediyordu. Chopin’in kendi yurdunda müziğine karşı uygulanan bu seçici sansürleme; Almanları, onun müziğiyle Polonya milliyetçiliğinin alevlenebileceği düşüncesiyle ürküttü.

Müziksel etkinin farkında olan hükümetler, müziği aktif olarak propaganda ve psikolojik savaş aleti olarak kullandılar. Vatanseverliği arttırmak için kullanılan en basit ve en etkili propaganda metodu milli marşlardır. Müzik içeriğini ve şeklini yönlendirme, aynı zamanda devrim etrafında bir öykü oluşturmaya da yardımcı olabilir. III. Napoleon, 1830 Devrimini kutlamak amacıyla Hector Berlioz’u Grande Symphonie Funèbre et Triomphale’i bestelemek için görevlendirdi. Böylece şuana kadar bestelenmiş en destansı eser ortaya çıktı.

Diğer açıdan bakacak olursak, popüler bir eser de bir devrimi sembolize edebilir. Mesela, bandın birden La Merseillaise’e dönmesi ile barda şarkı söyleyen Nazi görevlilerinin sesini bastırdığı sahne, Casablanca filminin ikonik bir sahnesidir. Bu Fransız marşı tam bu anda direnişin birleştirici bir sembolü haline gelir.

Bütün bunlar, klasik müzik olsun veya günümüzün popüler müziklerinden olsun, müziğin savaştaki önemini anlatmak içindi. Savaş karşıtı şarkıların Vietnam Savaşı boyunca oluşturduğu etkiyi düşünün. Bu şarkılar politik hareketler tarafından desteklendi ve savaş karşıtı duyguların devamlılığı konusunda birleştirici bir güç gibi davrandı. Öyleyse bir müziğin bir hareketi tutuşturmasını ve bir devrimi ateşlemesini düşünün. Mevcut hükümet rejimlerinin müziği sansürleme eğilimleri işte bundan dolayıdır.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Bir Alman Hayali Lebensraum

İsyanlar ümit üzerine inşa edilir ve müzik bu umudu besler. Müziğin yükselişi bir kuşatmayı kırmayacak, bir hükümeti devirmeyecek ya da güvenlik politikalarını değiştirmeyecektir. Ancak bunları yapacak olan halkı güçlendirecek ve ona ilham verecektir. İşte bu ilham potansiyeli, müziği savaşın ve direnişin güçlü bir sembolü yapmaktadır.

Çeviri

Yazar: Pikria Saliashvili

Çeviren: Nihat

Orjinal Metin (11/11/2016)

Aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleyen bir ülkenin vatandaşı olarak insan psikolojisi ve psikiyatrisi, siyaset psikolojisi, sosyopolitik sistemlerin işleyişleri, uluslararası ilişkiler, tarih ve bilime ilgi duyuyorum.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Çeviri Kategorisinde Son Yazılar

Baştan çıkarıcı kokular

Mmm… Nasıl da kokuyor! Kokuların ve güzel rayihaların biz insanlar üzerinde etkisi vardır. Kokular, anılarımızı canlandırdığı