Anladım ki yaşadığımız süre içinde bizi yoran ne işlerimiz ne telaşımız ne de dostlarımız, sevdiklerimiz. Bizi yoran tam anlamı ile safi bir sanatsızlık. Ben bugünlerde farkediyorum sanatın insanı yenileyen ve tazeleyen gücünü. Gün boyu yalnız bedenimizi ve aklımız elimizde atıyoruz adımlarımızı. Yorulan onlar değil aslında bu durumda yorulan dönüp bakmayı çoğu zaman ihmal ettiğimiz ruhumuz ve gönlümüz. Bir düşünsenize bugün neler yaptınız gönlünüze dokunacak? Çok yorulup para mı kazandınız, yoksa yine çok yorulup kazandığınız paraları mı harcadınız? Bugün yine kime kızdınız sizi anlamadığını düşündüğünüz? Bugün yine kimi aramadınız özlediğiniz sevdiğiniz? Gün içinde mola verdiğiniz o kısa zamanlarda telefon yerine gökyüzüne baktınız mı hiç. Yoksa gökyüzünün bakılmaya değer bir yanı olmadığını ve hep aynı olduğunu mu düşünüyorsunuz ? Eğer öyle ise çok şey kaçırıyorsunuz.
İşte geçtiğimiz günlerde çok yoruldum tam da bu yüzden ve kendimi edebiyata,musikiye ve bittabi şiire emanet ettim.Bir ara elime ”Dağlar ve Rüzgar ” isimli bir Sabahattin Ali kitabı geçti.Şiir den musikiye musikiden şiire sürükledi beni.Öyle güzel şiirleri öyle güzel bestelenmiş ve dilimize öyle güzel yer etmiş ki.
Hapishane Şarkıları 1
Göklerde kartal gibiydim.
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
Yar olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.
Bu şiir 5 Eylül 1932 de Konya’da yazılmış ,Aydın Hapisanesi’nin bir anısı olarak.belki de bir çoğumuz bu sözleri ilk Volkan Konak’tan duyduk oysaki arasında yarım asırdan fazla bir zaman var.Bir yaşam işte şiir bu da belki bir örneği bunun.Doğuyor bir kalemde, altmış yaşına erişiyor şarkı oluyor, yeniden doğar gibi, sonsuz gibi…
HAPİSHANE ŞARKISI -5-
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma
…
23 Mayıs 1933’te Sinop Hapishanesi’nde yazılmış.Dillere pelesenk bir şarkı olmuş, Sabahattın Ali’nin kendi safi duyguları ile harmanladığı şiiri.
KARA YAZI
Geçmedi yare sözümüz
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş karayazımız.
Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yar demiştik
Onda bir şey var demiştik
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız.
Eylül 1931’de Aydın’da yazılmış ve 15 Nisan 1932 de Atsız Mecmua’nın 12.sayısında yayımlanmıştır.
Bu sözleri okuduğumuzda kulağımızda Ahmet Kaya’nın, Selda Bağcan’ın sesleri yankılanıyor sanki. İnsan kayboluyor bu sözlerin içinde, ya da tam tersi kendini buluyor yenileniyor, dinleniyor.
ESKİSİ GİBİ
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.
Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sanavurgunum.
Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gerl sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.
Gönlüm seninkine yardı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı…
Ben gene sana vurgunum.
Bu şiir Petrev Naili Boratav’ın ifadesine göre 1931 yılının sonuna doğru yayımlanmış olmalıdır. Sabahattin Ali bu şiiri Melahat Kemal’a(Togar) yazdığı bir mektupta göndermiştir. 1932’de Orta Anadolu Matbaası’nda bastırdığı Dağ Şiirleri adlı kitapçıkta da yer almaktadır. Ne dersiniz dinlenmeye ve dinlemeye başladık mı biraz? Bu sefer de bir kolumuzda Sabahattin Ali bir kolumuzda Nüket Duru, devam ediyoruz yolculuğumuza.
ÇOCUKLAR GİBİ
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi
Bazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi
Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
İçimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi
Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi
Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi
Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi
Bu şiir 10 Aralık 1931’de Konya’da yazılmıştır.Ve belki yıllar sonra Sezen Aksu ile yeni bir yer bulmuştur kendine aşık gönüllerde…
Sanatın belki de en güzel yanı dil, din, ırk, yer ve zaman ayrımı olmadan,zengin fakir ayrımı olmadan herkese ait olmasıdır.Bizben olmasıdır.bilmediğimiz bir dil bile olsa dinlediğimiz şarkılar dinlendirebilir bizi,yabancı biri de olsa yaptığı beste dokunabilir kalbimiza. İnsan ömrü geçici ama konu sanat olunca ,sanatçı olunca sonzuzluğa uzanan bir ömür beliriyor karşımızda.en güzel öerneklerinden biri Sabahattin Ali.1948 de ölmüş sözde ama 2018 de hala bizimle.Yazıda kalmasın kulaklarımıza da ulaşsın yazdıklarım ve yazamadıklarım
Sinop Cezaevi’ne gittiğimde hissetmiştim “Dışarıda deli dalgalar,Gelir duvarları yalar;Seni bu sesler oyalar,Aldırma gönül aldırma.” dizelerinin ne anlama geldiğini gerçekten müzikle diriliyor canlar. Tekrar feryatlarını duyuyoruz ve güzel bir his bu hatırlattığın için çok teşekkür ediyor. Kalemine sağlık diyoruz.