Birçok insan, düşman devletlerin bizim ülkemizi batırmaya çalıştığını düşünür ve kuyumuzu kazdıklarını söyler. Ülkeler gerçekten de birbirlerinden faydalanmaya çalışırlar. Bu faydalanma her zaman karşılıklı kazanç dâhilinde gerçekleşmez. Bir ülke, kendi çıkarları için diğer ülkelerin faydasına da zararına da davranabilir. Sonuç olarak, bir ülke gerçekten bir başka ülkenin zararına işler yapabilir. Esasında bu, realistik teorilerin oldukça basit bir gerçekliğidir. Fakat bu gerçeklik, sanki olağandışı bir olaymış gibi söylenegelmektedir.
Günümüzün mevcut siyaset nosyonunda “dış mihrak” olarak isimlendirilen bu güçlerin, sürekli olarak ülkenin batmasına yol açtığı belirtilir. Lakin işin ilginç boyutu, Türkiye de bir başka ülkenin dış mihrakı olabilmektedir. Çünkü devletler sürekli bir çıkar peşindedir. Ülkelerin esas amacı, kendilerini korumak ve varlığını devam ettirebilmektir. Medya ve siyasilerimizin söylemlerine bakacak olursak; sürekli kötülüğümüzü isteyen dış mihrakların karşısında, sahip olduğumuz siyasi iktidar ve muhalefet dimdik bir şekilde durmaktadır. Lakin tüm bunlara rağmen dünya bir araya gelmiştir ve Türkiye’yi batırmaya çalışmaktadır. Bu sebepten ötürü, her kesimden insanımız bir araya gelmeli ve bu büyük savaşa destek vermelidir. Açıkçası bu siyasi argüman, halkı bir arada durmaya çağırmakta ve safları sıklaştırın mesajı vermektedir.
Esasında bütün milletlere ve devletlere uyarlanabilecek “dış mihrak” kavramı, genellikle bir söylem niteliğinde olup bütün halkı bir paydada toplama amacı taşımaktadır. Aynı zamanda, siyasi iktidarlara bir meşruiyet kazandırmakta ve destek (oy) istemelerinin zeminini oluşturmaktadır. Bu neden böyle olmaktadır? Aslında “dış mihrak” söylemini ortaya atmak, çok klasik bir siyasi hamle olan dış çatışma yoluyla iç kaynaşma (internal cohesion through external conflict) hipotezinin bir tezahürüdür. (Güncel literatürde ayrıca “diversionary theory of conflict” yani hedef saptırma amaçlı çatışmacı dış politika olarak da geçmektedir.)
Bu sosyolojik, antropolojik, psikolojik ve politik hipotez; oldukça işe yarar görünmektedir. Dış mihrakların güçlü yumruklarıyla zor günler geçiren ülkeler, siyasi iktidarların tüm direnişlerine rağmen kötü günlere sürüklenmektedir. Bu durum bütün ülkeyi olumsuz etkilemektedir. Bu savı ortaya atan otoriteler ise; güç, oy ve destek istemektedirler. Çoğu zaman da bu istekler pratik olarak karşılanır.
Karar verici iktidarlar, güç kaybetmeyi önlemek ve iç politikada yaşadıkları sorunları çözmek için dış düşmanlar yaratarak kendi ülkesinin bireylerini birleştirmeye çalışırlar. Mevcut olan bir dış tehdit veya mevcutmuş gibi empoze edilen bir dış tehdit, ülkeyi birleştirerek iktidarların iç politikadaki desteğini arttırmaktadır. Böylece dış tehditler yaratılarak iç sorunlar çözülebilmektedir.
Siyasi partiler, mevcut herhangi bir rejim içerisinde iç sorunları çözmeye çalışırken aynı zamanda kendi siyasal geleceklerini de garantiye almaya çalışırlar (Demir İ. 2017). Bu durum rejimin demokratik olup olmamasından bağımsız gibi görünmektedir.
Bu kavramlar esasında insanın özünde vardır. Birlikler, örgütler, ekipler gibi özellikle gruplaşmış topluluklar iç kaynaşmalarını sürdürebilmek veya bu kaynaşmayı arttırabilmek için kendilerine düşmanlar ararlar. Ayrıca dış tehditlerin varlığı, birbiriyle hiçbir bağlantısı ve ilgisi olmayan insanları bir araya getirmektedir (Simmel G. 1898). Ortaya çıkan sonuç göstermektedir ki bu siyaset oldukça etkili bir stratejidir.
Aslında dış tehdidin varlığı risk varlığına işaret etmektedir. Risk mevcut olduğu zaman bireyler bir araya gelmeye çalışmaktadır. Mesela; siyasi partiler çeşitli tehditlerle karşılaştıklarında (seçimler gibi) bir bütün olmaya daha eğilimli olurlar. Özellikle iktidar partilerinin kaynaşmaya ve bütünleşmeye daha fazla yatkın olmalarının sebebi, diğer partilere nazaran daha yüksek riskle karşı karşıya olmalarındandır (Ozbudun E. 1970). Çünkü herhangi bir oylama sonucunda liderliği kaptırma olasılığına sahiptirler.
İlginç olarak, harp meydanında düşmanların varlığından ve düşmanın hamlesinden yakınanlara ancak siyaset alanında rastlanır. Çünkü diğer disiplinlerde bu mantıksız argümanı savunacak bir temel sebep bulunamaz. Ziyadesiyle bu bir savaş meydanıdır. Bir ülkenin düşmanları ve dostları bulunur. Düşmanlar o ülkenin istikbalini bozmaya çalışırlar. Örneğin bazı düşmanlar Türkiye ile uğraşıyorken Türkiye de bazı düşmanlarıyla uğraşmaktadır. Sonuç olarak savaş meydanında bir savaş kaybedilirse suç düşmanlara mı atılır? Hangi disiplinde bu vardır? Sadece ve sadece siyasette. Çünkü bu söylem siyaset biliminin konularından biri olan yönetilenler üzerinde bir etki yaratmaktadır. Diğer disiplinlerde ise savaşı kaybeden tarafta kusur aranır. Çünkü kazanmasını becerememiştir.
Aynı bunun gibi, dış mihrak argümanı tamamen siyasi ve taktiksel bir argümandır. Bu söylemin genelde esas amacı iç kaynaşmayı (internal cohesion) sağlamak ve iktidarı sağlamlaştırmaktır. Çünkü bir ülkede gerçekleşen tüm olayların tek sorumlusu siyasi iktidarın bizzat kendisidir. Eğer “dış mihraklar” bir ülkenin istikbalini karartırsa, burada hesap sorulması gereken bizzat siyasi iktidarlardır. Çünkü mevcut siyasi iktidar, ülkenin istikbali karartılırken buna engel olamamıştır. Bu örneği herhangi bir ülkeye uygulayabilirsiniz. Hırsızın hiç mi suçu yok deyişi aklınıza gelmiş olabilir. Fakat o zaten hırsızdır. Hırsızın eve girmemesi için yurttaşların oy vererek iktidara sunduğu güç, eğer hırsızın eve girmesine mani olamıyorsa; bu durumda sorumlu olan iktidarlardır. Bu, demokrasi ve cumhuriyetlerin gereğidir.
Bunu tek taraflı ve olumsuz olarak düşünmenin pek bir anlamı yok. Geçmişte, günümüzde ve gelecekte olacak olan tüm iyi ve kötü olaylar; başa gelen felaketler ve gerçekleştirilen atılımların hepsinden teknik olarak siyasi iktidarlar sorumludurlar. Lakin siyaset, yalnızca gerçekleştirilen yararlı atılımlardan kendini sorumlu tutarken, başa gelen felaketleri “dış mihraklardan” sorumlu tutmaktadır. Aslında bu algının bir siyasi söylem ustalığının sonucu olduğu aşikârdır.
Bu gibi dış güç-dış mihrak teorileri bütün ülkelerde vardır. Tüm siyasal iktidarlar ve vatandaşlar, belirli olayların bazı ülkelerce düzenlendiğini düşünürler. Bunlar doğru olabilir veya yanlış olabilir fakat önemli olan şey, sorumluların bunları engelleyememiş olmasındadır.
Sonuç olarak, iç siyasette ortaya çıkan sorunların çözümü için dış çatışmalara başvurulabilmektedir. Siyasi sorumluluğu bulunan iktidarlar, yaptıkları hatalardan ve bunların doğurduğu sorumluluktan kaçabilmek için “dış mihraklar” gibi argümanlar üretebilirler. Böylelikle sorumluluk başka bir tarafa atılmış olur. Bu strateji ise siyasi bir varlık olan insanın tarihi kadar eskidir.
Kaynakça:
Stein, A. A. (1976). Conflict and Cohesion: A Review of the Literature. Journal of Conflict Resolution, 20(1), 143–172.
Tanter, R. (1966) “Dimensions of Conflict Behavior within and between Nations, 1958-1960”, Journal of Conflict Resolution 10 (1).
Demir, İ . (2017) “Sorun Ehemmiyeti, İktidarın İdamesi Ve Hedef Saptırma Amaçlı Saldırgan Dış Politika” Yönetim Ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 15 (3), 172-195.
Simmel, G. (1955) “Conflict and the Web of Group-Affiliations” New York: Free Press.
Vincent, Jack E. (1981) “Internal and External Conflict: Some Previous Operational Problems and Some New Findings.” The Journal of Politics, vol. 43, no. 1, pp. 128–142.
Zhong, S. (2018) “Diversionary Theory of War: Levels of Domestic Conflict and External Use of Force” Midwest Journal of Undergraduate Research, Issue 9.
Ozbudun, E. (1970) “Party cohesion in western democracies: a causal analysis.” Sage Professional Papers in Comparative Politics, 1, 01-006.
Mulder, M. and A. Stemdering (1963) “Threat, attraction to group, and need for strong leadership: a laboratory experiment in a natural setting.” Human Relations 16, 4 (November): 31 7-334.
Ayrıca “dikkat dağıtma savaş teorisi”ne de bakabilirsiniz.
Mükemmel bir yazı olmuş, doğru tespitler 🙂
Teşekkür ederim.
Elinize sağlık sayın yazar. Dış mihrak kavramını açıklayan güzel bir yazı olmuş. Peki soruyorum, Türkiye hangi ülkelerin dış mihrakı olabilir?
Herhangi bir ülkenin iktidarı, Türkiye’yi dış mihrak olarak kabul edip bunun üzerinden siyaset yürütebilir. Yani teknik olarak her ülkenin dış mihrakı olabiliriz. Fakat gerçekten “dış mihrak” olduğumuz ülkeleri net bir şekilde söylemek pek mümkün olmasa gerek.
Ermenistan’a göre bir dış mihrak olabiliriz. Fakat bize sorulacak olursa öyle değildir.
Gürcistan’a göre de bir dış mihrak olabiliriz. Fakat aynı şekilde, bizce öyle değildir.
Suriye’ye bir dış mihrak olabiliriz. Fakat aynı şekilde, hükümete sorulduğunda öyle değildir.
Yani oldukça subjektif ve manipülasyona uygun bir kavramdır. Bundan dolayı siyaset yapma amacıyla sıkça kullanılmaktadır.
Bu stratejinin insanlığın tarihi kadar eskiye dayandığına kesinlikle katılıyorum. Hatta yakın zamandaki uluslararası siyasete baktığımızda, apaçık bir şekilde devletlerin karşılıklı olarak bundan yararlandığını acemi düşüncelerimle bile fark etmiştim. Bu bahsi geçen konuyla birlikte ne yazık ki bitmiyor. Sadece bu algı olayı değil. İnsanımızın kötü olması, toplum olma bilincinin körelmesi pahasına yapılıyor yapılanlar. Üzerine çokça konuşulacak bir konu. Ama çokça konuşmaktansa, çokça okuyup az konuşmak yerinde sanıyorum. Harika bir yazı olmuş yine. Ellerine sağlık.
Evet bana sorulacak olursa insanlık tarihi kadar eskidir. Bununla ilgili bir çalışma yapmadım yahut veri bulmadım. Fakat insan gruplaşmalarının psikolojisinin doğurduğu bir evrensel durum var: iç grup-dış grup hipotezi. Hem psikiyatrik hem sosyolojik olarak insanlık bu. Kendi grubunu kolluyor ve dış grubu düşmanı olarak algılıyor.
Ne yazık ki toplum olma bilinci ve insanlık namına ait düşünceler ütopik eserlerde kalmaya mahkum gözüküyor. En azından şimdilik…
Güzel yorumun için teşekkür ederim. Beğenmene sevindim.
Linkte ünlü düşünürlerin bu konu hakkında çok güzel ve kısa bir yorumu var. Lütfen izleyin. 🙂 https://www.youtube.com/watch?v=OeuvOcqjUds