Hemen hepimiz karşılaşırız günlük hayatın en sade anlarında bile. Daha ismin ne sorusu gelmeden hemen nerelisin der insanlar. Nerede olursa olsun bu soruyla muhatap olur insanoğlunun her ferdi. Aristo zamanından beri var olan bir gelenek olarak bakılabilir bu duruma elbette ama çok daha derin izler taşıdığı aşikâr. Çünkü insanlık ilk andan itibaren başlamıştır yargılamaya. Var olan tüm bilgiler aslında iki önem taşır. Birincisi bilgiyle fikir sunmak ve ikincisi de ki çok daha değerlidir, yargılama yapabilmektedir. Peki, kişinin ismi neden sorulmaz diye düşünebiliriz. Birazcık daha düşünelim öyleyse. Hemen cevabını vermeden buna cevaplar arayalım. Aslında cevabı çok daha zor değil. Çünkü bir kişinin ismi her ne kadar bazı fikirler sunabilse de genel anlamda yargılama yapılmasını pek mümkün kılmaz. Kişi, bu bilgiyle karşısındaki hakkında çok net veriler alamaz. Ancak nereli olduğuna bakarak kökeni, kültürü, yaşayışı ve hatta dünya görüşü, dini ve amaçları hakkında fikirleri toplayabilmektedir.
Söz konusu sorularla bilgiler alarak hükümler vermek her zaman devam edegelir. Sıradan bir insan olup olmaması önemli değildir kişinin. Bu yargılamaları çoğu zaman bilinçli olarak da yapmayabilir. Sadece bir gelenek ya da var olan bir süreç olarak yorumlar. Sonrasında yargılamalar genişler, kişinin neler düşündüğüne dair tahminler başlatılır. Peki, tanrılaşma evresine nasıl geçilir?
Her inançta var olan Tanrı motifi ya da değeri, insanı yaratıp özgür bırakmasıyla var olur. İnsanın düşüncesinde bir inanç kavramı olarak bulunur. İnsanoğlu, kendi çabasıyla ikna edilerek varlığını kabul eder ya da reddeder. Ancak filmin sonuna bakıldığında Tanrı’nın en büyük görevi ya da işlevi yargılamasıdır. Yargılayan ve sonuç olarak karar verici olan Tanrı, insanın nasıl bir hüküm giyeceğini belirler. Bu, aynı zaman güç ve kudret temsilidir. İnsanın yaptıklarını, yapacaklarını, kararlarını ve seçimlerini yargılayacak olan Tanrı olmasına karşın günümüzde insanlık bunun önüne geçer. Tanrılaşan insanlık kavramı buradan hareketle ele alınır.
İnsanların her yaptıklarını yargılamak veya seçimlerini sorgulamak insana düşmüş günümüzde. Her ne kadar her zaman bu geçerli olmasa da ekseriyet söz konusudur. Oysa ki insanın yaşam penceresinden bakışı kendisine aittir. İstediğini yapmak, kararlarını almak ve tercihlerde bulunmak özgü olarak verilmiştir. Bizzat en büyük güç Tanrı’nın insana verdiği bu kuvveti, sıradan insanların almaya çalışması da oldukça manidar. Çok daha güçlü bir Tanrı yaratma amacındaki bu insanların kraldan çok kralcı olma durumlarıyla açıklanabilir sanırım.
Her şeyden öte tüm inanç hayatının bağlandığı Tanrı’ya karşı gelmek değil de nedir bu durum? Tanrı’ya karşı isyan olarak görülmesi normal değil mi? Tanrı’nın verdiği özgürlüğü alma çabası insanları daha da köreltiyor. Oysa ki insanların neyi sevdiği, nasıl giyindiği, ne yemek istediği, ne zaman gezmek istediği ve daha birçoğu kendisine verilen haklardır. Bizzat Tanrı tarafından verilen bu hakların alınması kabul edilemez. Toplumsal çerçevede var olan saygı kavramını bir kenara bırakıp inanç üzerinden bile bu durum söz konusu olamaz. Tanrı rolüne soyunan insanların hemen herkes için yargılar dağıtması, cehennemlik olduğunun bile iddia edilmesi tam anlamıyla bir isyandır. İnsanlık kavramına olduğu kadar tamamen emri altına girildiğini iddia eden Tanrı’ya isyan ve saygısızlıktır.
Konuk Yazar: Muhammed Murat