Yaprakların kokusunu alıyorum. Yağmur yağıyor. Tenimi gıdıklıyor. Güneş gözlerimi hiç yormuyor. Hayret diyorum. Hayret! Ne kadar güzelmiş yaşamak. Hafif bir meltem, kulağıma güzel kelimeler fısıldıyor. Nerden geldiğini bilmediğim bir ilham geliyor. Nerden geldiğini bilmediğim bir mutluluk gibi nimetten sayıyorum. Şükrediyorum.
Bir şeyler yazmak istiyorum. Güzel şeyler yazmak istiyorum. Bir kelimem diğerine gülsün istiyorum. Cümlelerim, dağ yamaçlarında ki yaban gülleri gibi taze koksun istiyorum. Hemen yazmak istiyorum. Hem de hemen!…
Biz insanlar, takvim yapraklarının günü nasıl bir anda değiştirdiğini bilmediğimiz bir vakit doğarız. Kimimiz güneşle doğar. Kimimiz ayla birlikte bir gece vakti. Kiminin ismi bellidir doğmadan önce. Doğmadan önce beşiği hazırdır. Doğmadan önce patikleri örülmüştür. Kiminin ismi hiç bilinmez yıllar yılı. Kimimiz bir sokak arasında büyür. Kimimiz iki koltuğun üstüne serilmiş bir battaniye ile evden bozma bir oyunda. Ama her geçen gün biraz daha büyürüz.
Güneşin her doğuşunda başka bir kızıllık, ayın her yükselişinde başka bir anlam vardır. Bulutlar üstümüzdedir her daim. Bu toprağın insanıyız. Kuşlar gibi ne gidecek başka bir memleketimiz var. Ne de kaplumbağa gibi bizi her şeyden koruyacak bir kabuğumuz. Tehlikeye açığız. İşte tam da bu nedenle; eğilmeden, dosdoğru, insanca yaşamak en büyük sanattır bu diyarda.
İnanmak zorundayız birilerine, birisine, en azından kendimize. Yarının daha güzel olacağına inanmalıyız. İnanmalıyız inanmasına da sadece inanmakla kalmamalıyız. Harekete geçmeliyiz. Yürümek için önce bir adım atmalıyız ileriye. Başımızı eğmeliyiz önümüze. Düşeceksek de ileri doğru düşmeliyiz.
Hayatta bazı şeyler birdenbire değişir. Bu birdenbire değişir dediğimiz şeyler bile değişim için bir sebep bekler. Şöyle ki; güneşin birdenbire doğması için bile yavaş yavaş yükselmesi gerekir. Sonra, mesela bir sabah kalkarsın. Ağaçlar çiçek açmıştır. Her şey birdenbire gibi gelir. Halbuki bu sözleri, o çiçeği açan ağaca söylesek bize güler. Verdiği emeklerden bahseder. Aylarca çiçek açmasa da içinde sakladığı çiçek hayalini anlatır tomurcuklarıyla. Hiçbir zaman 31 Aralık günlerinden sonra yeni bir gün doğmaz. Eskisinin bir devamıdır her yeni gün. Biz yeni bir şeyler yapmazsak yine aynı kalır her şey.
Biliyorum. Çevrende her şeyini yitirmiş insanlar var. En ufak bir ümit için her şeyden vazgeçebilecek insanlar. İnandığı her şeyi bir şeye bağlayan insanlar var. Elbet vardır. Yine de bakma öyle umutsuzca. Bir silkin önce umutla bak çevrene. Büyükleri bırak, çocuklara bak. Nereye bakarsan bak yine de yaşamaya çalışan insanı gör. Umutlu olanı gör. Pes etmeyeni gör. Kusurlarıyla seveni gör. Bir kusur da kendini ekleyeni değil. Bir kusuru da kendi örteni gör. İnsanca yaşamak isteyeni gör.
Gör diyorum çünkü bazen bende göremiyorum. Ama her yerde öyle insanlar var. Sakladıkları cenneti keşfetmemizi bekliyorlar. Bize anlatmayı bekliyorlar. Biz de dolu dolu yaşayanlardan olmak istiyorsak. İlerde bir şeyler yapıyor olmak istiyorsak şimdi bir şeyler yapmaya başlamamız lazım.
Ne kadar uzağa gidersek gidelim kaçamayız gerçeklerden. Ülkesi olmayan kimliksiz çocukların aksine bir adımız ve hala umut edebileceğimiz bir vatanımız var. Geleceğin pek güzel geleceğine inanmakla kalmayıp, geleceğin bizim elimizle geleceğini görmeliyiz. İşte bu yüzden diyorum ki: sende umudu kesme yurdundan…