Bu yazıyı Cem Karaca’dan ‘Üryan Geldim’i dinlerken ile okumanız şiddetle tavsiye olunur.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=rCuLssWqUuY]
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var
Üzerlerindeki giysileri giymemeye utanmadığımız bir vakit dünyaya gelir hepimiz. O hepimiz ki yine tüm çıplaklığıyla gidiverir geldiği dünyalara.
Her gün bir bir giderler de kimse ben giderim, demez. Yine gitmediği bir gün olur. Olur da giderler.
Bisiklet sürmeyi yeni öğrenen çocuk da daha çok gençtir elini öpmeye durduğumuz yaşlısı da. Anne baba da gider onlar daha erken.
…sen de gidersin.
Hiç beklenmedik bir anda çalar kapın. Hiç öyle çarptı mı şahdamarın kapına yanaşırken? Ne eşin ne arkadaşın o senin şimdi en güvendiğin yoldaşın. Canını bile emanet edebilecek, verebilecek kadar.
Zordur zor.
Yılların hatırına birikmiş onca yükün üstüne bir de bu çıkar karşıma. Ölüm de varmış derim.
Ölüm de varmış.
Şimdi karşımda durur hançeriyle de Azrail benden can talep eyler.
Benim can vermeye dermanım mı var?
Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harâmî var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Cümbür cemaat burada. Şu karşımdaki amcaoğlu trafik kazasında vefat etmiş idi. Şu ötemdeki halam zaten yaşlı idi.
Bitti mi imtihan?
Sıra bende mi, evinde ölü bulunan ben miyim, kalp krizi geçirmişim. Kapıya vurmuşlar da açamamışlar sonra kırmışlar. Allah’ım ben kapımı kimlere açmışım…
Sabancılar geçer bu diyarlardan. Yunus Emre de geçer Mevlana da. Mustafa Kemal de geçer.
Öyle bir handır ki dünya Peygamber bile geçer. Ben mi geçemeyecek mişim?
Geçtim işte.
Şimdi bir mahşer kurulmuş herkes burada. Gözümün içine bakan melaike de işte orada.
‘Senin haramların ne de fazla!’ diyor bana…
Tüm bunlar bir kâbus olacak ki böylesine korkuyorum. Ben basit bir kunduracıydım nasıl olur da ekmek paramın günahına girerim, soluk almayı unutuyorum. Bana haramı var, diyorlar.
Benim ipek yüklü kervanım mı var?
Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var
Bir hamal olsam da sırtıma yükleseydin şu kesilmiş tonlarca odunu, inşaatta çalışanın olsaydım da bir kat, on kat, yirmi kat taşısaydım kilo kilo çimento torbalarını.
Yeter ki binmesin üstüme dünyalık hallerim. O işlenen kul hakları, o edilen dedikodular, gıybet kokuları, iftiralardan büyük küçük, beyazından siyahına her günahı, belki bir şirk yoktu ama o da muallaktaydı.
…
Genç yaşta öldüm ben. Ama kısacık ömrüme sığdırdım ne kadar günah varsa.
Dirilmenin faturası şimdi bindi belime.
O hallere denk ameller beni perişan eder.
Yok gücüm. Vallahi olsaydı o odunları kendime ateş olmaya taşırdım, o çimentolardan kendime cehennem yapardım.
Keser de önümü sual edenlerin gam yükünü sen götür, derler.
Benim yük götürür dermanım mı var?
Karac’oğlan der ki ismim överler
Ağu oldu bildiğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var
Bir Karac’oğlan şiiridir bu diyarlar. Bir yorgunluk var üzerimde şu aralar.
Hani ölümden korkarsınız ama artık dayanacak mecaliniz kalmaz da bitsin ister, yolcu yolunda gerek dersiniz. Ah hele o yolcu olduğunu anlamak ne de acıdır. Aslında acıtan yolcu olduğunu anlamak da değildir; o anlayana kadar ki unutmuşluk hali var ya işte o yorar insanı.
Pişmanlık hali.
Yanlış sevdalar yorgunluğu, kulluk yorgunluğu, ruhun gıdasını bilmemezliğin verdiği eksiklik.
Sahip olduğum her eksiklik sanki alnıma bir çizik, hatıralara bir kesik.
İşte bu yorgunluktandır korkumu yenişim. Ölümü bundandır çok isterim.
Bildim şimdi ama. Hakk’at bildim. Ölümü ben Rabbimle sevdim.
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var…