boğaz manzarası

Üsküdar’dan İstanbul Perspektifi

Güneşin aydınlığını terk edip karanlığına bürünmüştü İstanbul. Üsküdar’ın sahilinde oturmuş izliyordum bu şehri donatan güzellikleri. Sağ yanımda inci taneleri gibi parlayan halatların taşıdığı bir yakadan diğerine yol alan araçların kullandığı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü buradan görünen boğazın gerdanlığıydı sanki. Küçücük görünen Ortaköy Cami okunacak ezanın hazırlığını yapıyordu. Kıyıya yanaşan vapurlar yolcularını indiriyordu Anadolu’nun aydınlık yakasına. Kıyıdan uzaklaşan vapurlar el sallıyordu kavuşma özlemi içerisinde. Nice gemiler, vapurlar vardı karanlık yorganını üstüne bürümüş denizde yolunu bulmaya çalışan.

Nice gökdelenler vardı karşımda göğe erişememiş. Işık şatafatıyla kendini süslü göstermeye çalışan. Nice saraylar vardı karşımda, eti kemiği toprağa karışmış padişahların ömrü dünya hayatında girdiği. Dolmabahçe vardı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhunu teslim ettiği.

Sol yanımda (bedenime sorarsan Sen varsın) vapurların iskele duraklarından olan Eminönü ve Karaköy vardı. Galata kulesi ihtişamı ile çevresini aydınlatıyordu buna eminim. Kulenin bedeninde kırmızı, başında sarıya bürünmüş ışıklar yansıyordu yıldız gibi. İki minaresi ile Eminönü’nden göğe yükselen Ezan sesleri ne de güzel yüceltiyordu Rabbim’izi. Allahu Ekber. Yakanın bu tarafında sahilin hemen yanında konumlanmış Şemsi Paşa Cami altından daha parlak ışıklarına bürünmüş bekliyordu içini dolduracak Müminleri.

Arkamda ise tüm güzelliğiyle Üsküdar duruyordu. Vapur iskelesinin karşısında Mimar Sinan’ın eseri Mihrimah Sultan Camii, sahilin gerisinde kalan bir diğer cami ise Validei Cedid Camii konumlanmıştı. Bu iki cami ve daha binlerce cami biz Müminlere çağrısını yapıyordular. Kimi kulaklar ibretle dinlerken kimi kulaklar da sağır olmuş gibisine duymuyordu, belki de duymamazlıktan geliyordu. Durdum yolun kıyısında baktım yolda adım atan iki bacaklılara. Kimi ocağa koyduğu sıcak sudan bahsediyordu, kimi telefonunda biriyle konuşuyordu. Kimi iki gün önce tanıştığına aşkım diyordu. Kendilerini kirlettikleri gibi aşkı da kirlettiklerinden bihaberdiler. Yazıktı onlara. Acınmakla yetinebildim.

Kimisi biz gibi geleceğinin planını yapmaya çalışıyordu. Ev, iş, eş, aş, araba çemberinde dönen gelecek planları. Çemberin sahibi kim: Para. Çemberin sahibi ne kadar büyük olursa istedikleri şeylerin geniş, güzel, lezzetli, son model olacağı düşüncesindeydiler. İşte tüm hepimizin yanıldığı bu hususu nasıl anlatabilirim ki. Hayırlı bir eşin çemberin sahibi olabileceğini, helalinden kazancın 1e 1000 verebileceğini, seve seve gittiğin işinden alacağın lezzetin fiyatının olmayacağını, başını kuyup mutlu olduktan sonra iki odalık evin saraylardan bile geniş olabileceğini anlarsan işte o zaman çemberin sahibi Sen olabileceğinin.

İşte benim bu gece gördüğüm İstanbul buydu. Sen nasıl bakarsan öyle göreceksin. Önemli olan kendini nerede gördüğün. Kendine de bakmayı unutma.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla

Aynaya Bakınca -1

Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı