Hayallere daldığım zaman engin bir mavinin içinde bulurdum kendimi. Kimi zaman gökyüzünde kimi zaman da denizin en dibindeyim. Tüm diyarlarımda şatolara sahibim. Yani sahiptim. Bir zamanlar karaya ayak basmayı zihnime en büyük hakaret olarak alan ben şimdi karadan ayaklarımı çekmez, çekemez oldum. Tüm o saraylarım, sırça köşklerim zamanında dededen kalma kuytudaki köy evleri gibi ziyaret edilmez oldu. Terk edildi.
“Peki, ne değişti? İçinden çıkamadığım saraylarıma neden giremiyorum artık?” diyerek nelerin değiştiğinden bir haber olmak isterdim aslında ama tek ve basit bir cevabı var aslında o iki sorunun. Ben değiştim. Büyümedim. Zorla büyütüldüm. Büyümeyi sadece yaş olarak algılayan o zihinler: “Yaşının adamı ol.” Diye diye attılar beni karaya. Bazı şeyleri bazıları sadece yaşla sınırlı tuttular. Bir sayıyı hayatımızda vazgeçilmez bir yere koydular. Hâlbuki aşkın da yaşı olmazdı bizler için, hayallerin de… Ki bence en uçuk hayaller hep en olgun dediğimiz yaşların kuytu köşede kalmış arzularından çıkar çoğu zaman. Aşk ise en ummadık anda gönlümüzün kapısını aralayıverir.
Başka ne değişti bende? Sadece yaşım mı? Hayal kurmaktan hiç mi korkutmadı birileri beni, bizi? Hiç mi çalınmadı elimizden hayallerimiz? Aydınlığa ulaşacağımız o anda gözlerimizi bağlayıp kaçırmadılar mı karanlık yerlere? Ne denir ki? Birçokları gibi bana yaptılar, sana yaptılar ve daha birçok insana yaptılar ve yapacaklar. Hatta belki biz de yapacağız. Geçim kaygısı, kendi ayaklarının üstünde durma, aman iyi bir meslek derken belki aşçılık hayalleri olan çocuğumuzu zorla mühendis yapacağız. Kandan korktuğunu bile bile doktor olması için zorlayacağız. O okuyacak biz gururlanacağız. Soranlara gül gibi mesleği var deyip maaşından bahsederken, mutluluğun sadece bunlardan ibaret olduğunu düşünüp çocuğumuzun mutluluğunu ellerinden acımadan alacağız.
Ne geçecek elimize? Kanunlar önünde cezası olmaması mı bizi hayal katili olmamaktan alı koyan? Banka cüzdanının kabarıklığı mı mutluluğun tek anahtarı? Galiba… galiba öyle. Çünkü biz bile yakınırken bu durumlardan bu şekilde davranmak geliyor elimizden. Önünü alamadığımız bir şekilde…
Ve benim de hayallerim çalındı. Yaşımın gereğini yapmam söylendi. Hayallerim birçokları için hiçbir şeydi. Çok uzak hissettiriyor artık bana, çok yabancı… Kendimi tanıyamıyorum artık. Ne kanatlarımı görebiliyorum omuzlarımda ne de yüzgeçlerim var artık boynumun her iki yanında. Ben de artık senin gibiyim, sadece senin gibi denizi izleyip arada gökyüzüne bakabiliyorum işte…
Ve benim de hayallerim çalındı. Yaşımın gereğini yapmam söylendi. Hayallerim birçokları için hiçbir şeydi. Çok uzak hissettiriyor artık bana, çok yabancı… Kendimi tanıyamıyorum artık. Ne kanatlarımı görebiliyorum omuzlarımda ne de yüzgeçlerim var artık boynumun her iki yanında. Ben de artık senin gibiyim, sadece senin gibi denizi izleyip arada gökyüzüne bakabiliyorum işte…
Teşekkürler yazar, teşekkürler…
Böyle güzel yerlere uğrayacaklarını, bir şeyleri okuyarak öğreneceklerini ve düşüneceklerini pek sanmam ama umarım hayal katilleri de yazınızı okur da üzerine bir düşünür sayın yazar… Dönüp kendilerine bir bakarlar umarım. Onlardan evvel biz de
bakalım tabii kendi içimize yoklayalım kendimizi “Biz de mi böyleyiz? Yoksa bizim de mi haberimiz yok kendimizden?” Ah, ne korkunç!.. Yargıladığına benzemek ve bunun farkında olmamak… Ah! ne kötü!..
Elinize sağlık sayın yazar.