Söylediğimiz tüm veda sözleri biraz buruktur. Her vedada biraz daha eksiliriz. Kıyısından, köşesinden küflenmeye başlar ekmeğimiz. Çünkü bize biçilen ömrü tek başımıza tüketmek zorunda kalırız. Bir arkadaş ararız, sırrımızı sırrı bilecek. Bir dost ararız, acımızı acısı bilip ağlayacak. Bir kardeş ararız, biz mutlu olunca sebepsiz mutlu olabilecek. Böyle daha birçok örnek sayarız. Sayarız saymasına da nasıl yaşarız, işte orası meçhul.
Yalnızlık kavramı kişiden kişiye göre değişse de hisler çerçevesinde bir şeyler söylemek istedik. Sözün başında, yalnızlık anlatılmaz dedik zaten anlatılabilseydi yalnızlık olmazdı diye ekledik. Anlatılabilseydi, acı olurdu, hüzün olurdu, özlem olurdu dedik. İşte tam da bu yüzden tüm bunları bir adama söylettik. Bu adam yeri geldi, acı çekti.
Bu adam yeri geldi birisini sevdi: Mesela sen güzel kelimeleri seviyorsun diye, kelimelerin en güzelini sana ayırdım. Harflerin en seslilerini söyledim beni duyasın diye. En güzel sevinçlerimi en hararetli özlemlerimi sana sakladım, cam bir kavanozun içinde. Cam sağlıktır yazıyor kavanoz kapağının üstünde. Ben zaten seninle birlikteyken sağlıklı olacağımı en başından beri biliyordum…
Bu adam yeri geldi, bir şeylere körü körüne inandı: Çelişkilerle dolu bir hayatım, diğer insanların aksine gündüzlerden çok, gecelerim var benim. Gece olunca tüm ışıkları söndürün ve bir bardak alın. Yarısına kadar suyla doldurun sonra meraklı aya bakın. Oralarda siyah lekeler arayın, hayır hayır siyah lekelerden biri değilim ben. Beni okuyun diye, bu kötülüğü kendime yapamam. Sadece belki aynı kara lekeye bakıyor olabiliriz. Belki bir olasılıktır bu. Ama olasılıkları sakın küçümsemeyin, hayatınızı yoluna koyan o küçümsediğiniz olasılıklardır.
Bir gün belki aynı aya bakar. Aynı şiiri okuruz içimizden. Aynı gece aynı tarafımıza yatıp, uyuyakalırız. Belki aynı rüyayı görürüz. Zor şeyler değil bunlar, inanın bana. Sonsuz karanlığı bir parça ışık dünya kılıyorsa bize, böyle olasılıklara da inanmalıyız. Çünkü onlar kadar büyüleyici değil bu düş…
Bu adam yeri geldi, umut etti: Söylenecek o kadar çok şey varken susmak, muhakkak bir yılgınlığın belirtisidir. Peki, hiç umut yok mu? Bir kurtuluş, bir yeniden doğuş, bir diriliş elbette vardır ve toplumsal yılgınlığın baş gösterdiği bir zaman geldiğinde içimizden biri çıkıp kendi kurtuluşunu bize de anlatacaktır. Toplumsal sorunları birçok kişi görür ama sadece birkaç kişi gördüklerini topluma ifade edebilir. Bu şekilde bir ayrım, zannımca hakkımızdır.
Taptaze etleriyle bir çocuk geliyorsa
Yoktan, var oluyorsa yeryüzünde
Elbette umut vardır ve var olacaktır
Söz ki: Bizler ki bu dünyanın acemileri, bizler ki bu dünyanın insanlarına yabancı, bizler ki gece vakitleri anlam veremediğimiz hesaplar kayarken yıldızlar gibi; kalkıp, koşup hakkımıza düşeni almak yerine, kayan yıldızları seyre daldık. Hata demiyorum ama işte en büyük yanlışı da burada yaptık.
Bu yazıya vedaları anlamlı kılan, sevdiğim bir şiirle son vermek isterim. Hiçbir şeyin tam olmadığı bu dünya da sizi biraz daha eksilttiysem, yaşlandırdıysam bağışlayın.
Veda
Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın!
Sizi canımda
canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın…
Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez…
Ben dostların gözünde kendimi
boylu boyumca görüyorum…A dostlar
a kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlar a..!!.
Tek hecesiz elveda..…
Nazım Hikmet Ran
Herşeyin gelip geçici olduğuna inanırım.