Eymir Gölü benim gibi şehrin kargaşasından hoşlanmayan ve Ankara'da oturan, okuyan kişiler için en azından yılda birkaç sefer kendini kısmen de olsa doğaya bırakması açısından güzel bir yer.
İçindekiler
Eymir Gölü'nün Yakın Tarihi
Eymir Gölü'nün yakın tarihine bakacak olursak 1956 yılında ODTÜ'nün kurulmasıyla üniversiteye arazi ile birlikte devredilmiş bir set gölüdür. Gölün çevresi o dönemlerde oldukça kurak ve bitki örtüsünden fakirmiş. Üniversiteye devrinden sonra 1960'larda ODTÜ rektörü Kemal Kırdaş'ın yoğun çabaları sayesinde ağaçlandırılmaya başlanmış. Her yıl devam eden ağaçlandırma çalışmaları sayesinde göl adeta çölün içindeki bir vahaya dönmüş.
Gölün Kirlenmesi
Gölün yakın çevrelerine 1970'lerde yerleşen halkın ev atıkları 25 yıl boyunca dökülmüş. Organik madde bakımından oldukça zengin olan evsel atıklar gölün ekosistemini bozmuş. Bunun fark edilmesi ile birlikte 1995'te ASKİ evlerden gelen atıkları uzaklaştırmak için bir istasyon kurmuş. Fakat 25 yıl boyunca akan organik maddeden zengin atıklar göl tabanında birikmiş durumda. Aradan 20 sene geçmesine rağmen göl tabanında hâlâ 20 cm organik atık var. 🙁
ODTÜ bünyesinde kurulan araştırma birimi gölde her 10 dakikada bir pH, sıcaklık, azot… gibi temelde su kalitesini etkileyecen veya etkinin sonuçlarını gösteren göstergeleri ölçmekteymiş. 20 cm.lik organik madde tabakamız zamanla erimekteymiş fakat gölün kendini yenilemesi için gerekli su akışı zaman zaman kuraklıklar nedeni ile durmasıyla yavaşlamaktaymış.
Günümüzde Eymir Gölü
Gölün içinde bu kadar önemli olaylar olurken acaba dışındaki olaylar nasıl gitmekte? Medyada zaman zaman Eymir Gölü'nün büyükşehir belediyesine devredileceği ve ranta açılacağı hakkında haberler çıkmakta. Böyle kurak ve kalabalık bir şehirde hemen dibimizde olan bir doğa güzelliğinin ranta açılması ne kadar doğru acaba?
Önerilerim
Kısmen tarihine, kısmen doğal yapısına kısmen de geçmişi ve geleceği hakkında konuştuğumuz Eymir Gölü hakkında size birkaç öneri vermek isterim. Öncelikle göle gittiğimizde "Aaaa bu gölün etrafı çok da uzun değilmiş." gibi bir yanılgıya düşmeyelim. Bu yanılgıya düşen birisi olarak ayaklarıma kara sular indiğini söyleyebilirim. 🙂 Ben yürümeyi tercih ettim ama yürümeyi sevmiyorsanız girişte bulunan işletmelerden birinden bisiklet kiralayabilirsiniz. Bisiklet kiralamanızın sizin için başka faydaları da var. Mesela göl kıyısının etrafında dolanan 13 kilometrelik asfalt yolun aynı anda hem yayalar hem bisikletler hem de arabalar için oldukça küçük olması, benim gibi hafta sonu gelenlerin de etkisiyle normale oranla daha fazla kalabalık olması ile birleşince yaya olarak dolaşmanızı güç duruma düşürüyor. Yemek konusuna gelecek olursak yemek için göl kenarında güzel tesisler bulunmakta.