Irak ve Suriye asırlar boyunca huzur bulamamış iki bölgeyi kapsar. Belki bir dönemde sosyokültürel olarak refah bulsa da hiçbir zaman siyasi ve ekonomik bir huzuru olmamıştır. Bunun çok önemli bir nedeni var. İlk cümlemde dikkat ettiyseniz “bölge” kavramını kullandım. Ülke demiyorum çünkü bu bölgeler hiçbir zaman bir ülke-millet statüsü kazanamamıştır. Bu sadece günümüzde değil tarih sahnesinde de böyledir. Her zaman Suriye ve Irak bölgesi farklı bir yönetim altında kalmış ve çok değişik milliyetlerden ve kültürlerden insanları barındırmıştır. Huzur bulunamamasının başlıca sebeplerinden birisi görüldüğü üzere milli bir birlik ortaya çıkamayışıdır. Ayrıca bırakın milli birliği, dini birlik varmış gibi görünse de mezhepsel farklılıklar çatışmaya yetmektedir. Ayrıca bildiğiniz gibi yeraltı kaynaklarının da zengin olması sebebiyle güçlü devletlerin her zaman elinde tutmak isteyeceği bir coğrafya olagelmiştir. Zannedilmesin sadece petrolü ele geçirmek için uğraşılıyor. Bu sadece çok sığ bir görüşün tespitidir. Yoksa bu görüş ile bu kadar ayrıntılı bir tahlil mümkün olmayacaktır. Bugün asıl bahsetmek istediğim güncel bir mesele olan Musul Operasyonu ve Irak bölgesi olacak.
Musul yolunun sağ yakasında, toprağın içeri çöktüğü yerde, bir bulutun altında gibi duran bir karaltı bulunuyor. Büyükten küçüğe herkes, fışkırarak dışarı çıkan bu ziftin kaynağının Allah olduğunu biliyor.” -12.yüzyıl, Bir Arap seyyahın düşüncesi [1]
İçindekiler:
- Musul Bölgesinin Tarihi
- Birinci Dünya Savaşı’nın Etkileri
- Lozan Görüşmeleri ve Musul Sorunu
- Irak ve IŞİD
- Musul Operasyonu ve Günümüz
İçindekiler
Musul Bölgesinin Tarihi
Musul bölgesi Büyük Selçuklu Devleti yönetiminden sonra Irak Selçukluları, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safeviler gibi devletlerin hakimiyetine girdi. Arap ağırlıklı olan nüfus karşısında büyük Tükmen göçleri gerçekleşti ve Arap nüfusundan daha fazla Türkmen nüfusu ortaya çıkmaya başladı.
Osmanlı Devletinin atlattığı Fetret Devrinden sonra Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 yılında Musul, Osmanlı topraklarına katıldı ve daha uzun bir süre bizim yönetimimizde kaldı.
Türk yönetiminde olan Musul toprakları 19. Yüzyıl itibari ile petrolün keşfi sonrası Avrupa devletlerinin ilgi odağı olmaya başladı ve yıllarca süren ve sürecek olan sorunların ilk tohumlarıda ekilmiş oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nın Etkileri
Uzun yıllar Alman-İngiltere politikasıyla ele geçirilmek istenen Musul, I. Dünya Savaşı‘na doğru iyice sıcak-çatışma bölgesi olmaya başladı. Hatta Birinci Dünya Savaşının önemli bir nedenini oluşturduğu söylenebilir.
Dünya Savaşı öncesi Musul bölgesi, petrol kaynaklarından dolayı rekabet konusu olup 1916 yılında Sykes-Picot Antlaşması ile Fransa’ya bırakılması kararlaştırıldı.
Birinci Dünya Savaşında yenilen Osmanlı Devleti Mondros Ateşkesini imzaladı. Bu antlaşma sonrası birçok bahane üreten İngiltere, Hristiyanlara zulüm ediliyor diyerek Musul’a girmeye çalışıyordu. Musul’daki Osmanlı ordusu ise direniyordu fakat diplomatik ilişkiler sonucu Musul’daki Osmanlı ordusu her ne kadar direndiyse de savaşmadan çekilmek zorunda kaldı. Mondros’un 7. Maddesini kullanarak, İngilizler 1918 yılında Musul’a girdiler.
Mustafa Kemal Atatürk ise 1920 Tarihli konuşmasında şöyle diyordu:
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!” [2]
Lozan Görüşmeleri ve Musul Sorunu
Lozan öncesi Özdemir Bey komutasındaki Türk birliği Musul harekatı başlatıp İngilizleri 1922’de hezimete uğrattı. Bu hezimet karşısında Musul’daki aşiretler de cesaret bularak Ankara Hükümeti’ne desteklerini bildirdiler. Fakat İngiltere yine en iyi bildiği şeyi yapacaktı. Savaşla kaybettiği bölgeleri masa başında elegeçirmek. İngiltere bir takım faaliyetler sonucu isyanlar çıkarttılar ve buralardaki Türk orduları başka yerlere kaydırılmak zorunda kaldı. Bu sırada ise Lozan Konferansı’nın başlamasıyla işin askeri kısmından ziyade diplomatik kısmına yoğunlaşıldı.
Bu sorunu Lozan ile çözümlemeyi düşünen Ankara Hükumeti Lozan’da bu konuda başarılı olamadı. Zira İngiltere’nin Musul’u bırakmaya niyeti yoktu. Anlaşmaya varılamayan Musul sorunu daha sonra görüşülmek üzere ertelendi. Ancak İngilizler bu sorunu Milletler Cemiyeti’ne taşımayı başardı. Tabii Milletler Cemiyeti’nde en çok sözü geçen ülke hangisiydi ? Söylememe gerek yok herhalde. Türkiye ise sadece geçici üye konumundaydı. Türkiye, Musul bölgesinde bir halk oylaması teklif ettiyse de kabul edilmedi. Milletler Cemiyeti, kendisi bir rapor hazırlayarak bu toprağın Irak’a katılmasını tavsiye etti. Sonuç olarak bu etkiler karşısında Musul 1924-25’te Irak’a bırakıldı. Milletler Cemiyetinin kararına karşı çıkan Türkiye her ne kadar haklı olsa da belki de uğraşacak gücü kalmadığından bu kararı kabul edip 1926 Ankara Antlaşması’yla Musul’un Irak’a katılmasını resmen kabul etti.[3] Bunun karşılığında ise 14. Madde gereği Musul petrollerinden elde edilecek gelirin %10’u 25 yıl süre ile Türkiye’ye verilmesi kararlaştırıldı. Peki bu ödeme yapıldı mı ? %10 petrol gelirlerine ne oldu ? Türkiye bu işin üzerine gitti mi ? O kısma değinmeyip şu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum: İşte, Musul Gerçeği !
Bir takım kimseler Musul topraklarının bizden ayrılmasının Misak-ı Milliye aykırı olduğunu söylüyorlar. Ne yazık ki o da insanların bilgisizliğinden kaynaklanıyor. Milli Misak bir antlaşma değil bir temenni belgesidir. 1920’de kabul edilen Milli Misak, uluslararası bir hüküm ifade etmemektedir. Bizim kendi kendimize koyduğumuz bir hedefi belirtmektedir. Ayrıca Misak-ı Milli gibi gayet mantıklı bir hedefin bozulup sekteye uğramasının nedeni Sevr Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Peki bir soru daha: Sevr’i kim imzaladı ?
Ayrıca TBMM, Lozan’ı onayladıktan sonra yaklaşık 6 ay içerisinde hilafeti kaldırdı. Hilafetin kaldırılması bir çok perifer bölgede sorunlara yol açtı. Şeyh Sait isyanları gibi olaylar vuku buldu. Bir başka görüş ise hilafeti bu kadar erken kaldırmanın bu isyanlara sebep olmasıyla birlikte Musul’u almamızda engel teşkil ettiği yönündedir. Yine sizin değerlendirmelerinize bırakıyoruz. Kolay tahliller değillerdir.
Irak ve IŞİD
Neyse efendim 1932’de Irak’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra 2014’te IŞİD’in işgal ettiği Musula dönelim.
Biliyorsunuz ki 2014 yılında Türkiye’nin Musul Konsolosluğu işgal edilerek 49 kişi rehin alınmıştı. Bu sorun bir takım istihbarati yöntemlerle çözüldü. Devamında TSK, Musul’un yakınına bir askeri üs kurdu. Rusya ise Türkiye’nin orada asker bulundurmasının Irak hükümetinin izni olmadan kabul edilemez olduğunu açıkladı.
Günümüzde ise olaylar iyice çığırından çıktı ve bugünkü halini aldı.
Musul Operasyonu ve Günümüz
Öncelikle 18 ekim 2016 ile başlıyoruz. Çünkü bu tarihte Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Türk hava kuvvetlerinin Musul operasyonuna katılması amacıyla koalisyon güçleriyle antlaştığını belirtti ve Musul Operasyonu bizim açımızdan resmi olarak başlamış oldu.[4] Ülkelerin katılımıyla resmi operasyon başlayınca IŞİD çekilmeye başladı ve Musul’daki petrol kuyularını ateşe verdi.
Aynı günlerde Irak yönetimi Türkiye’nin operasyona katılmaması gerektiğini söyleyip bölgedeki Türk askerlerinin hukuksuz yere bulunduklarını belirtti. Bunun sonucunda yeni bir sorun ortaya çıkmaya başladı. Devamında ABD ise bir öyle bir böyle konuşmaya başladı. ABD Savunma Bakanı Türkiye’nin Musul Operasyonunda yer alması gerektiğini söyledi. [5] Irak – Türkiye gerilimi sürerken yine ABD Savunma Bakanı Türkiye ile Irak, Musul konusunda antlaştı dese de bu iddia Irak yönetimi tarafından reddedildi. [6] Türkiye Musul harekatında fiili olarak bulunmaya devam edeceğini söylese de Irak yönetimi Türkiye’nin Musul operasyonunda yer almadığını söylüyordu. [7]
İran Dışişleri ise Türkiye’yi ima ederek “Başka ülkelerin egemenliğinin ihlal edilmesi kabul edilemez” deyip, Türkiye – Irak sorununu daha da büyütmüş oldu. [8]
Hatta yine bu günlerde ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin düzenlediği kapalı toplantıda Esad’ın öldürülmesiyle sorunların çözüleceği görüşüldüğü ortaya çıktı. [9] Türkiye Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yalçın Topçu: “100 yıl önce yarım bıraktıkları projeyi tekrar hayata geçirdiler, çizecekleri o haritanın masasında olacağız” diyerek yine olayların haberlerde görüldüğü kadar sığ olmadığını ve olmayacağını anlamamızı sağladı. [10]
Newyork Times gazetesi, Irak ile Türkiye arasındaki Musul krizine çözüm bulmaya çalışan Washington’un Türkiye’nin Musul operasyonuna direk değil tıbbi destek ve yardım kampanyası şeklinde katılımda bulunması amacıyla iknaya çalıştığını yazıyor.
Hala devam eden operasyonlar ne yazık ki tam bir açıklığa kavuşmuş değil. Her ülke farklı bir açıklama yapıyor. Rusya ABD’nin savaş suçu işlediğini iddia ediyor. Siber saldırılar gerçekleşiyor ve Dünya yine yeniden bir kutuplaşmaya doğru sürükleniyor. Türkiye ve Dünya bu olaylar ile beraber bir çok sorunları yaşıyor ve ekonomik-siyasi buhranlarla karşılaşıyor.
Özellikle konunun derinine ve geçmişine girmek isteyenler için Musul-Kerkük Osmanlı Arşiv Belgelerine(1525-1919) bakmanızı tavsiye ederim. Zira bu yazıyı güncel konjonktüre göre yazdım. Özellikle Musul ve Kerkük bölgelerinin tarihini öğrenmeniz için bu belgelere bakmalısınız.
Not: Bu yazı Fırat Kalkanı Operasyonu’nun öncesinden başlayıp 29 Ekim 2016’ya kadar ki güncel durumu ele almaktadır. Tabii ki günler geçtikçe yeni olaylar, yeni durumlar vuku buluyor. Bir takım veriler ve yorumlar zaman aşımına uğramış olabilir ancak o günlerin mevcut hâli bu şekildeydi…
Kaynakça:
[1] Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri – Amin Maalouf
[2] 4 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; Cilt I, s.74
[3] 1926 tarihli İngiltere-Türkiye-Irak Antlaşması Orjinal Belgeleri
[4] Fikri Işık, Musul Operasyonu’na Türk hava unsurlarının da katılması yönünde koalisyon güçleriyle mutabakata vardıklarını söyledi.
[5] ABD Savunma Bakanı Carter, Türkiye’nin Musul operasyonunda yer alması gerektiğini söyledi.
[6] ABD Savunma Bakanı Ashton CarterABD Savunma Bakanı Ashton Carter, ‘Ankara ve Bağdat’ın, Türkiye’nin Musul operasyonunda yer almasıyla ilgili anlaştığını düşündüğünü’ söyledi.
[7] Irak ordusu, Türkiye’nin Musul operasyonunda yer aldığı yönündeki haberleri yalanladı.
[8] İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, “Terörizme mücadele bahanesiyle başka ülkelerin egemenliğini ihlal etmek kabul edilebilir değil.” diyerek Türkiye’ye tepki gösterdi.
[9] ABD Kongresi’nde Dış İlişkiler Konseyi’nin düzenlediği basına kapalı toplantıda söz alan bir yetkilinin Suriye krizini, Beşar Esad’ı öldürerek çözmeyi önerdiği ortaya çıktı.
[10] Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yalçın Topçu, Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşananları ‘100 yıl önce yarım bıraktıkları projeyi tekrar hayata geçirdiler, çizecekleri o haritanın masasında olacağız’ dedi.