Bak!
İşte karşında varlığı ile yokluğu belirsiz minik bir damla…
Usul usul yağan yağmurda, göğe çevirdiğinde başını, yüzüne değen, parmak uçlarından süzülen bir damla. Yağmur sonrası toprak kokusunu bilir misin sen? Tek bir soluk yeter maviliklerde kanatsız süzülmene.
Bak!
İşte karşında şu dünyada bir rengi dahi olmayan minik bir damla…
Zaman ve mekanın tedavülden kalktığı engin bir mavilikte. Her gönül mavi, her gönül denizdir çünkü. Yüreği, deniz yapan da damla, bardağı taşıran da. Taşar mı ki bardağı, yüreği deniz olanın? Bu arada hiç düşündün mü bardağı hangi damla taşırır? Çoğularına göre son, kimilerine göre ilk, pek müstesna insanlara göre ise her bir damla. Bana sorarsanız damlalar bu konuda pek makus bir iftiraya uğramakta. Sabrına, öfkesine, sevgisine bir bardaklık ölçü koyanın kendisidir, o bardağı taşıran.
Bak!
İşte karşında hep(lik) ve hiç(lik) arasında sıkışan minik bir damla…
Gönül denizinden gözüne ulaşan, sevenlerinin yüreğinin sızısı, yanaklarından süzülen o tuzlu gözyaşı damlalarından biri. Gönülde birikir, kendini tamamlar ve gelir, dünyayı bize, bizi dünyaya açan o bir çift pencereye ulaşır sonunda. İçimizi temizler her bir damla, yağmur damlalarının göklerden gelip yeryüzünü temizlediği gibi. İç serinliği verir ruhumuza.
An olur, şimşek ve gök gürültülü kızgın bir yağmur olur. Sırılsıklam olur dağılırsın. Üzerindeki damlaların ağırlığını taşıyamaz olur yıkılırsın. Her yer karanlık olur. Adım atacak yol, sığınacak bir kapı bulamazsın. Bazen de varlığı, yokluğu belirsiz, ıslanmanın hayal olduğu, yaz yağmuru tadında olur.
Ama öylesi de vardır ki özlersiniz. “Nisan Yağmuru” dedikleri gibi olanı hani. Birikenler kızar gibi değil de sever gibi damlar gönülden, hasret kalmış gibi. Üşütmez ve sonunda gökkuşağına kavuşturur bizi.
Bak!
İşte karşında bir ömre sahip olmayan minik bir damla…
Her yudum da boğazına düşen ama çoğu zaman bir yudum bile olmayan o damla. En çok da sustuğunda birikir insanın boğazında damlalar. Her ses bir damla olur yutkunursun. Susmakla susamak arasındaki fark, damla şeklindeki harf anlatır bize bu sırrı. Susmak iyi gelir susayana, içinde an be an bir kıvılcım harlayana.
Bak!
İşte karşında mahiyetinden bihaber minik bir damla…
Açmak için çiçeğin muhtaç olduğu, varlığını korumak için çiçeğin toprağına muhtaç damla,
Renksizken, belirsizken, ömürsüzken; bir bahar sabahı gonca haline bürünür ve güzel bakan gözlere görünür.
“Bahr isen de katre-i nâçiz göster kendini
Gönlüne gir ey gönül, ol goncenin şeb-nem gibi”
Şeyhülislam Yahya(Deniz gibi büyük ve haşmetli olsan da, bir damla görünmelisin. Çünkü gülün kalbine girebilen o küçücük çiy damlasıdır. )
Kaleminize yüreğinize sağlık Sayın Yazar 🙂
Bir damlanın saydamlığında “hep ve hiç”i görebileceğimizi bize öğrettiğiniz için de ayrıca teşekkürler…
Tek kelimeyle müthişşşşşşşş Yüreğine sağlık
“Bana sorarsanız damlalar bu konuda pek makus bir iftiraya uğramakta. Sabrına, öfkesine, sevgisine bir bardaklık ölçü koyanın kendisidir, o bardağı taşıran.” “Susmak iyi gelir susayana içinde an be an kıvılcım harlayana.”
Damla sandığımız şey bazı bardaklara derya gibi de gelebilir.Bardağın boyutu da önemli. Aynı kapıya çıkıyoruz.Susan insan da asıl derdi taşıyandır içinden çıkartmamaya o harfleri az kişi azmeder çünkü.Velhasıl susarak anlatırız tüm gizleri de böyle yazarak açığa çıkartınca da fena etmiyoruz sanki.☺️