Dumanlar tütüyor,
Sönmüş bir ateşin ardından,
Bir muştu olup yükseliyor.
Kara bir bulut sanki,
Görünüyor gözlerime.
Sağnak gibi dökülüyor
Üstümüze damlalar.
Her damlada ayrı bir can,
Ayrı bir an var.
Kuru bir yaprak misali,
Umudumu asıyorum cılız dallara.
Ha düştü düşecek anında,
Meltemler okşuyor
Umudumu kuru dallarda.
İçim ürperiyor,
Kaçıyorum,
Bir müjde elçisinden,
Bilmeden koşuyorum.
Kaçtığım yerde bir alev,
Yanıyorum duman duman .
Yandığım yerde yolum,
Göğe uzanan.
Rüzgarın koynunda
Akıyor dumanım.
En koyu rengini aldığı anda,
Bırakıyor, ebruli yükünü
Bambaşka bir yangının
Üzerine.
Damlalarımdan sızıyorum toprağa.
Kavuşuyorum suya.
Gidiyorum,
Umudumun ağacına.
Suyumla yeşeriyor,
Umudumun yaprakları.
Çiçekleri koşuyor dallara.
Taze umut yapraklarımı
Atıyorum gönül heybeme.
Taze yangın sonrası,
Sönmek üzere olan
Bir başka ateşte,
Demliyorum
Umut yapraklarımı.
Umudumun kokusu ,
En güzel muştuyu taşıyor
Yüreğinde.
Sarhoş ediyor
Her dem yakılanları.
Ellerine alıp bir ince belli,
Adım adım geliyor,
Adım adım birikiyor,
Adım adım süzüyorlar.
Umut çayından
Bir parça da olsa,
nasiplerini arıyorlar.
Geldiler,
Tam da demine,
vardığı dem de,
Umudun
Doldu tüm ince belliler,
Muştu rengi ile.
Gidiyorlar,
Tam da demine,
Vardığı demde
Umut yapraklarını
Demlemeye…
“Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa..”
NAZIM HİKMET RAN