”Dinleyen her zerreye bin bir hitâbım var benim,
Kâinât isminde hiçden bir kitâbım var benim!”
Neyzen Tevfik
Dinleyeni olmayan bir hitap isterse en derin manaları barındırsın içinde hangi dertliye derman olabilir, kimin yarasını sarabilir? Konuşmak, tam da böyle zamanlarda sebepsiz bir eylem haini almaz mı? İnsanı meczuplaştıran, biraz da bu olsa gerek. Herkes aynı dili konuşsa dahi Kainatı farklı okuyor, çeşitli anlamlar yüklüyoruz. Belki de en iyisi dinleyen tek bir zerre aramak ile uğraşmak değil de biraz dinlendirmektir kelimeleri.
Öyle ki kelimeler dinlenirken sanki sırtımıza döküyorlar kendi yüklerini. Kimi zaman taşıyoruz, belki sabrediyoruz; kelimelerimiz dinlensin, uygun bir hal ile aksınlar suya diye. Ama çoğu zaman da eziliyoruz o yüklerin altında. Sonra yerlere saçılmış olan kelimeleri eziyoruz farkında bile olmadan.
SÖZ ile ÖZ arasındaki tılsımı göremiyoruz çoğu zaman. sözler bizim özümüzden parçalar saklayan sandıklardır belki ve biz taşıyamadığımızda dinlendirdiğimiz kelimelerin yükünü, en çok zararı kendi özümüze vermiş oluruz. Misafirperverliğin ilk adımı insanın özünde sözünü ağırlamasıdır düşüncesi ile devam ediyorum yola.
Peki ya cesaret nedir, hangisinde saklıdır cesaret? Ömrünce sözü misafir etmek mi, yoksa sözü özgürlüğe kavuşturmak mı? Hangisi daha kolay, söze esir olmak mı, özünü esir etmek mi? Ya da kainatın dilini kavrayıp, akvam’ı beşerden sıyrılmak mı? Bizi dinleyenin tüm varlık olduğunu kavramak mı?
Güzelliği, ihtişamı, ve kokusu ile bir estetik harikası olan ama belli bir müddet sonra dökülen ya da kuruyan gül ne anlatmakta bize? Hergün sükûnetle geceyi gündüz kılan güneş ve gündüzü gece eyleyen ay ne söylemede? Yağan yağmuru biriktiren ve en sonunda damla damla ağlayan bulutlar neyin hüznünü demleme de? Yağmur toprağa düştüğünde içimize dolan o güzel koku nerede gizli? Olgunlaşmak için güneşte yanan yağmurda karda ıslanan, üşüyen tohum neyi fısıldıyor…
Yerden göğe her varlık her an kendini anlatıyor ve hiç istisnasız bizi hissediyor. Bunu anladığımdaysa, öz misafirimi -sözümü- döküyorum ben de onlara çoğu zaman illa söz hali ile değil elbette. Bir ezgi ile, bir damla göz yaşı ile, bir tebessüm ile…
İşte o zaman bir neşve buluyor özüm kainat içre.
”Dinleyen her zerreye bin bir hitâbım var benim,
Kâinât isminde hiçden bir kitâbım var benim!”