Demokrasinin tarihi bilineceği üzere antik Yunan dünyasına kadar uzanır. Yunanca; “Demos” ve “Kratos” sözcüklerinin birleştirilmesi ile türetilen demokrasi kavramı, halkın gücü anlamına gelir. Sözcüğün etimolojik kökeninden de anlaşılacağı üzere demokrasi, temel olarak halkın iradesine dayanan bir yönetim biçimidir. Bununla birlikte demokrasiye benzer yönetim biçimlerinin, avcı-toplayıcı dönemde dahi toplumlar nezdinde kullanıldığı biliniyor. Her ne kadar demokrasinin tarihi böylesine köklü ve uzun bir geçmişe sahip olsa da günümüzde en çok tartışılan yönetim biçimlerinden biridir. İşte doğrusu ve eksiklikleriyle dünden bugüne demokrasinin yolculuğu!
İçindekiler
Demokrasi Nedir?
Demokrasi; politik denetim mekanizmasının doğrudan vatandaşların elinde bulunduğu, tüm yurttaşların anaya ve yasalar nezdinde eşit olarak kabul edildiği, vatandaşın düzenli aralıklarla özgür bir ortam içerisinde temsili yöneticilerini seçtiği yönetim biçimidir. Devletin karar mekanizması içerisinde yer alan yurttaşlar, demokrasi ile yönetilen bir devlette eşit yurttaşlık haklarına sahiptir.
Bununla birlikte demokrasinin tanımı, tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de tartışma konusudur. Dolayısıyla demokrasinin tarihi içerisinde kesin, pekin ve net bir tanımla anlatıldığı herhangi bir dönem yoktur. Bu durumun en temel sebebi ise; demokrasinin tarih sahnesinde birçok farklı uygulamaya ev sahipliği yapması ve günümüzde farklı tanımlarla anılıyor olmasıdır.
Tüm bunlara rağmen demokrasi, en geniş anlamıyla halkın devlet yönetimine katıldığı bir yönetim biçimi olarak tanımlanabilir. Bu geniş tanımın yanı sıra demokrasiyi; “azınlık haklarının güvencesi”, “çoğunluğun yönetimi”, “sosyal eşitliğin yönetimi” gibi yan tanımlarla genişleterek ifade etmek de mümkündür.
Demokrasinin Tarihi
Demokrasinin tarihi, antik dönemdeki Yunan polis devletlerine kadar uzanır. Bugünkü demokrasi tanımından kısmen farklı görünse de antik Yunan devletlerinde uygulanan yönetimi biçimi “Atina Demokrasisi” olarak tanımlanır. Atina demokrasisine göre devletin bir parçası olan tüm yurttaşların mecliste söz söyleme hakkı vardır.
Antik Yunan’da Polis Devleti Demokrasisi
Teorik olarak Atina yurttaşları doğrudan devletin yönetiminde söz sahibi gibi görünse de burada uygulanan demokrasi, eşitlikçi değildir. Çünkü Atina Devletinin yurttaşları; soylu erkeklerden oluşur. Devletin yurttaş tanımı içerisinde; köleler, kadınlar, yabancılar gibi soylu erkek statüsünde bulunmayan kimseler yer almıyordu.
Demokrasinin özünün keşfedilmesi açısından sisteminin en kusursuz uygulaması olan Atina’daki demokrasi anlayışının doğru şekilde analiz edilmesi gerekir. Yaklaşık olarak M.Ö. 4 ve 5. Yüzyılları kapsayan bu süreçte, Atina’nın nüfusu yaklaşık olarak 250.000-300.000 düzeyindedir. Söz konusu nüfusun yaklaşık olarak 3’te1’i yani 100.000’i Atina’da doğmuştur.
Yabancılar ve oy kullanma hakkı bulunmayanlar çıkarıldığında Atina’da uygulanan demokraside söz sahibi olan yurttaşların toplam sayısı tahmini olarak 30.000 civarındadır. Bu durum ise; genel anlamıyla doğrudan demokrasi olarak kabul edilen ve demokrasinin en eşsiz uygulaması olarak bilinen Atina’daki demokrasinin yurttaş nüfusu ile doğrudan ilişkili olduğunu gösterir.
Roma İmparatorluğu Döneminde Demokrasi
Demokrasinin tarihi açısından bir diğer kırılma noktası ise Roma İmparatorluğu dönemidir. Roma İmparatorluğu, tipik bir krallık gibi anılıyor olsa da temsili demokrasinin en güzel örneklerinden biriyle yönetilmiştir. Fakat antik Yunan medeniyetinde olduğu gibi Roma İmparatorluğu’nda uygulanan demokrasi de sınıfsal ayrılıkları keskin bir şekilde yansıtan yapıdadır.
Demokrasinin beraberinde getirdiği haklar, Roma döneminde büyük oranda belli bir sınıfın tekelindedir. Dolayısıyla Roma İmparatorluğu döneminde uygulanan demokrasi, elit bir grubun haklarını ve çıkarlarını savunan, çoğunlukla sınıflara göre hakların tanındığı, eşitlikten uzak bir görünüm çizen yönetim biçimidir.
Demokrasinin Dönüm Noktası: Magna Carta
Magna Carda Libertatum, yani Büyük Sözleşme; demokrasi tarihi açısından Avrupa özelindeki en benzeri olmayan dönüm noktasıdır. Bir sözleşme olarak Magna Carta, din adamları ve halkın haklarını güvence altına almayı başarmış ilk yazılı belgedir. Kralın haklarını sınırlayan bu sözleşme ile İngiltere’de ilk kez 1265 yılında seçimler uygulanmıştır.
Fakat daha önceki dönemlerde olduğu gibi demokrasi yine tam anlamıyla toplumun tamamı tarafından içselleştirilememiş, devletin gücü ile halkın büyük bir bölümünün seçimlere katılması engellenmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Magna Carta, demokrasinin yayılarak günümüzde insan haklarının gelişiminde rol oynamasını sağlayan en önemli itici kuvvet olarak anılır.
Fransa ve ABD’deki Özgürlük Bildirgeleri
Fransa’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, 17 ve 18. Yüzyıllarda demokrasinin gelişiminin en güçlü tonda tetikleyen gelişmelerdir. 1788 yılında ilk kez yapılan Amerika Anayasası, demokrasiyi içselleştirerek hükümetin seçim yapılarak ülke yönetiminin başına gelmesini onaylamıştır.
1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ise Fransa’da Avrupa’nın bugün elde ettiği ileri demokrasi bilincinin temellerini oluşturan en önemli gelişmedir. Fransız Devrimi ile birlikte gelen bu özgürlük çağrısı, krallıkla yönetilen Fransa Devletinde seçimlerin uygulanmasıyla sonuçlanmıştır. Fakat Fransız Devrimi de demokrasinin en doğru ve ikonik uygulamalarından birine ön ayak olmamıştır.
Söz konusu bildiri ile birlikte Fransa’da uygulanan seçimler, sadece halkın seçeceği parlamento ile sınırlı tutulmuştu. Yönetim gücü ve erk, aynı zamanda kralla paylaşıldı. Daha sonra Napolyon’un tekrardan Fransa’da devlet gücünü elde etmesiyle birlikte demokrasiden önemli ölçüde uzaklaşıldı ve bu durum ise bir başka dönüm noktasının kapılarını araladı.
Demokrasiye Yöneltilen Eleştiriler
Demokrasinin tarihi anlaşılacağı üzere birçok kırılma noktasından geçse de en kusursuz yönetim biçimi henüz tam anlamıyla keşfedilebilmiş değildir. Bu durum ise demokrasiye yönelik birçok kadim ve güncel eleştirinin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Günümüzden 2500 yıl önce Platon demokrasiyi liyakat sahibi olmayan yöneticilerin devletin başına gelmesiyle eleştirmiştir.
Aradan geçen 2500 yıla rağmen demokrasi, günümüzde de tıpkı Platon’un yaptığı eleştiriler gibi liyakat eksikliği ile anılıyor. Öte yandan toplumun büyük çoğunluğuna, bu çoğunluğun dini, milli, inanç temelli duygularına hitap eden yöneticilerin demokrasilerde güç kazandığı eleştirisi de güncel demokrasi eleştirileri arasındadır.