İngilizlerle işbirliği yapan Araplar Osmanlı’yı “sırtından vurmuştu”. Şerif Hüseyin ve isyancıları bağımsızlık vaatleriyle bütün bir Arap Yarımadası’nı ele geçirmişlerdi fakat tek bir yer hariç: Medine.
Ömer Fahreddin Türkkan yani Fahreddin Paşa 1868, Rusçuk doğumludur ve 22 Kasım 1948’de Eskişehir yakınlarında vefat etmiştir. Tam bir Kurmay Türk askeri ve diplomattır. Harbiye Mektebi’ni birincilikle bitirmiştir ve Balkan Savaşı’nda, Çatalca’da, Edirne’nin geri alınmasında rol oynamıştır. Birçok Ermeni isyanını bastırmıştır.
Asıl namının duyulması 1916 yılında Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığına (Hicaz Seferi Kuvvetleri) atanmasıyla olmuştur.
Medine’deki Osmanlı Garnizonunda bağlantı ve lojistik 2. Abdülhamid’in yaptırdığı Hicaz Demiryollarıyla sağlanıyordu. İleri görüşlü bir Kurmay olan Fahreddin Paşa, bedevilerin etraftaki işgalleri dolayısıyla durumun farkındaydı. Bunun üzerine Osmanlı padişahlarının her sene hac kafileleriyle gönderdikleri hediyelerle birlikte türbedeki kutsal emanetleri 2000 kişilik bir orduyla İstanbul’a göndermiştir (müzelerimiz kendisine minnettar olmalıdır). 1916’dan sonra Şerif Hüseyin ve isyancıların demir yollarını bilerek tahrip etmeleriyle merkeze uzak olan Medine’nin hiçbir ikmal yolu kalmamıştı. Bunun sonrasında İngiliz destekli isyancılar Medine’yi kuşattılar. Fakat Osmanlı Ordusu tarafından yenilgiye uğradılar.
Şerif Hüseyin ve yardımcıları bu yenilgi üzerine bir daha toplanamasalar da şehrin merkezle bütün bağlantılarını koparmışlardı. Medine’deki Osmanlı Ordusu’nu zor günler bekliyordu. Osmanlı Devleti ise Medine’ye yardım gönderemiyordu çünkü Filistin Cephesi çöküyordu. Önce Gazze ve daha sonra Kudüs düştü, ardından Sina ve Filistin cephesi ordularının dağılmasıyla Filistin Cephesi tamamen kaybedilmiş oldu ve Medine’ye yardım gönderme imkanı tamamen ortadan kalktı.
Sivil kayıpları önlemek için Medine’deki halk, kuşatma öncesinde şehirden ayrılmıştı. İkmal yollarının kesilmesiyle yiyecek ve içecekler iyice tükenmişti. Zira Fahrettin Paşa’nın teslim olmaya hiç niyeti yoktu. O her türlü koşula uyum sağlayarak ordusunun moralini her daim yükseltmiştir. Yiyecek kalmadı ise ona da bir çözüm bulmuştur ve tarihe geçecek Çekirge Emirnamesi’ni yayınlamıştır :
Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. Ayrıca Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. Çekirgeyi develer de büyük zevkle yiyorlar. Dizlerinin bağı çözülenlere, basurlulara ve romatizmalılara şifadır.
Dün karargah sofrasında çekirge tavası vardı. Arkadaşlarımla beraber yedim ve bunu dil konservesinden daha lezzetli buldum. Hele zeytinyağı ile ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.
Elhasıl, dün çekirgeyi bahçelerden def ve tenkil tedarikini düşünürken, bugün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyorum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse tarifim veçhile istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim.
Günler geçmiştir ve Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı‘ndan mağlup çıkmıştır. Sonucunda da Mondros Ateşkes Antlaşması ile bütün ordu terhis edilmeye başlanmıştır. Bütün ordulara olduğu gibi Medine’ye de ordunun dağıtılmasıyla ilgili emir gitsmiş fakat Fahrettin Paşa emri kabul etmeyip bir kez daha direnmeye devam etmiştir.
Mondros Ateşkes’inden sonra bütün baskılara rağmen ve o yokluk içerisinde tam 72 gün daha Medine’yi müdafaa etmiştir. İngilizler burayı da ele geçirmek için İstanbul Hükümeti’ni bile değiştirmiş fakat başarılı olamamıştır. En sonunda bir nota ile İngilizler savaşa tekrar başlayacağını bildirmişlerdir. Bunun üzerine VI. Mehmet ve kurmayların ricalarıyla Fahrettin Paşa Medine’yi teslim etmek zorunda kalmıştır.
Direniş boyunca Medine’de bulunan Hilal-i Ahmer gönüllüsü Feridun Kandemir, Osmanlı askerlerinin Medine’den ayrılışını hatıralarında şöyle anlatır:
Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda, son defa Haremüşşerif’i ziyaretle Ravza’ya yüzlerini sürerek dualar ede ede yaptıkları veda, görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk’e diş biler hale getirilmiş bazı sözde Araplar bile bu manzara karşısında göz yaşlarını tutamamışlardı. Bizimle beraber Medine’de kalıp aylarca süren muhasaranın her türlü sıkıntısını çekerek açlığına bile katlanan yerli Araplarsa tam bir matem havası içinde hüngür hüngür ağlıyorlardı. [1]
Fahreddin Paşa Savaş esiri olarak birçok yere sürgün edildi ve idama mahkum edildi. Fakat Atatürk önderliğindeki Ankara hükümetinin gayretleriyle Malta’dan kurtularak Ankara’ya geldi ve Milli Mücadeleye katıldı. 1936’da Ferik Korgeneral rütbesiyle emekli oldu. 22 Kasım 1948’de bir tren yolculuğu sırasında kalp krizi geçirerek vefat etti.
Evet, I. Dünya Savaşı sırasında çıkan Şerif Hüseyin İsyanı’nda 2 yıl 7 ay boyunca bütün yokluklara rağmen Medine’yi savundu. Bu arada orduların sayılarını da bilmek durumun anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
1916 yılında Fahreddin Paşa’nın ordusu 3000 kişi [2] iken aynı yılda İsyancıların 30.000 kişi [3], 1918’e geldiğimizde Medine’deki Osmanlı Ordusu 11.000 kişi [4] iken isyancıların ise 50.000 kişidir [5]. Ayrıca İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin desteğini de almışlardır.
İsyancılara destek veren İngiliz Ajanı T. E. Lawrence’ın bile “Çöl Kaplanı” lakabını verdiği Fahreddin Paşa’ya Mustafa Kemal Atatürk: ”Fahrettin Paşa, daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran kumandandır…” diyecektir.
İşte Bu yüzden Fahreddin Paşa “Medîne Müdâfii”, “Türk Kaplanı”, “Çöl Kaplanı”, “Medine Kahramanı” lakaplarıyla anılır.
[1] =a.g.e., Feridun Kandemir, s. 235
[2] = Polly a. Mohs, Military Intelligence and the Arab Revolt: The first modern intelligence war, Routledge, ISBN 1134192541, sayfa 40
[3] = Spencer C. Tucker, Arab Revolt (1916-1918), The Encyclopedia of World War I, ABC-CLIO, 2005, ISBN 1851094202, sayfa 117.
[4] = Süleyman Beyoğlu , Türk Arap İlişkilerinin Son Kırılma Noktası: Medine’nin Tahliyesi, Atatürk Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi (Sayı 78, Cilt: XXVI, Kasım 2010)
[5] = Mehmet Bahadir Dördüncü, Mecca-Medina: the Yıldız albums of Sultan Abdülhamid II, Tughra Books, 2006, ISBN 1597840548, sayfa 29