Kuşkusuz bizler sosyal bir varlığız ve arkadaşlarımızla, ailemizle kısacası sevdiklerimizle vakit geçirmeyi hepimiz severiz. Ya hayvanlarla?
İnsanlarla hayvanların dostluğu bilinen tarihimizin öncesine gitmekte olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Bizlere yüzyıllar boyu yardım ettikleri gibi şu anda da etmekteler. Hatta bir çok ulus kendine yakın hissettiği hayvanları simge bile edinmiştir. Örneğin Türklerin kurt, Rusların ayı, Fransızların horoz… Sadece bu kadar da değil, ülkemizde ve dünyada bir çok spor kuruluşu da kendine maskot olarak bir takım hayvanları seçmiştir. Peki neden bize bu kadar yakın geliyorlar? Yani etrafımıza bakınsak birçok insanın olduğunu görebiliriz. Milyonlarca kişilik şehirler, onlarca yüzlerce çalışanın beraber çalıştığı iş ortamı, okullar ve birçok bu tür ortamlar. Neden etrafımız bu kadar kalabalıkken bir hayvanın sorumluluğunu alalımki? Daha kendine ait temel sorumluluklarını bile yerine getiremeyen kişiler neden böyle bir şey yaparlarki?
Çok düşündüm bu konuda. Her şeyde olduğu gibi bir hevesle sahipleniyoruz. Bir heyecanla başlıyor ve alıyoruz. Ama bir çoğumuzun unuttuğu bir şey var ki eşya değiller. Senin benim gibi etten kemikten varlıklar onlar. Onların da duyguları var, düşünceleri var. Gerçekten dostlarımızı sahiplenmek istiyorsak gözardı etmememiz gereken bir şey var ki aslında sahiplenen onlar. Araştıracak olursak sahibinin hayatını kurtaran yüzlerce belki binlerce hayvan bulabiliriz. Kurtarmakla kalmayıp adeta bir milat gibi yeni bir başlangıç yaptıran, farklı bir açıdan hayatı görmemizi sağlayan, yaşam enerjisi veren dostlarımızdırlar. Adeta ailemizin bir parçası olurlar.
Peki temelde bu kadar saf ve sevgi dolu dostlarımızın çoğuna ne oluyor? Canımız sıkılınca kapının önüne koyuyoruz, birbirlerine saldırtıyoruz, adeta kendimiz gibi kötülük katıyoruz içlerine. Konuşanların bile dinlenmediği bir dünyada sesini bize duyuramayanları umursayanların sayısı da az. Onlar ne kadar çırpınsa da kulaklarımızı tıkayarak biz de onların önüne engel, enerjilerine direnç oluyoruz[1]. Yine de çabalayan ve onların da bizim gibi temel yaşam hakkının olduğunu savunan insanlar pes etmiyor.
Bizden yalnızca evcil hayvanlar değil aynı dünyayı paylaştığımız yabani hayvanlar da çok çekiyor. Mesela sahil kenarı güzel bir yer mi bulduk hemen betonu toprağa değiştiriyoruz, çitlerle örüyoruz ve onları evlerinden böylelikle uzaklaştırmış oluyoruz. Hiç düşünmeden dünyayı kirletiyoruz ve doğa bunu artık durduramayacak kadar çaresiz kalıyor. Sular kirleniyor, topraklar zehirleniyor, yeşil ormanlar azalıp gri ruhsuz ormanlar artıyor. Peki bu nereye kadar devam edecek? Hepimiz kendimize bunu sormalıyız.
Savunmasız canlılara zarar verenlere dur demeninin vakti gelmedi mi? Onlara vuranlara, onlara işkence edenlere[2], onları yakanlara[3] daha ne kadar sessiz kalınabileceğini değil de ne kadar gür bir sesle dur dememiz gerektiğini gösterelim.
Birlikte daha güzel bir gelecek yaratabiliriz.
[1] = Hayvanlara Kötü Muameleyi Belgelemek İsteyene Darp İddiası Haberi
[2] = Penguenlere Saldıran İnsan Aranıyor Haberi
[3] = Fethiyede Caretta Caretta Yakılmış Halde Bulundu
Hayvanlar ve İnsanların Yer Değiştirdiği Bir Dünyayı Gözler Önüne Seren 38 Çarpıcı İlüstrasyon (Rahatsız edici olabilir)
Doğanın sahibi değil, doğanın bir parçası olduğumuzu anlayana kadar bu böyle olacak. Earthlings isimli bir belgesel var. Diğer canlılara derisi, eti için yapılanlar gösteriliyor, midenizin kaldırabileceğini düşünüyorsanız izleyebilirsiniz.