Gidenin-Ardında-Kalan-Olmak

Gidenin Ardında Kalan Olmak

Hayat demek, ölümü beklemek demektir. Az çok hepimiz denizi, yıldızları, ağaçları işte falanları filanları göreceğiz; birçok şeyin tadına bakacağız, sonra da ister istemez “Gidiyorum Elveda” şarkısını söyleyeceğiz. Öyleyse, gidenin de kalanın da gönlü hoş olsun.  –Sadri Alışık

      Gitmek… Herkes gider. Nereden gider? Nereye gider? Çok çeşitlidir gitmek. Ama herkes gider. Kimi her şeyi ardında bırakır gider. Kimi ardındakileri de götürür, hafızasıyla ya da yüreğiyle.

    Gitmek… Zordur yüreğindekilerle gitmek. Onları da yanında taşıyarak gitmek. Hatıralarını sürekli hatırlatan bir hafızayla devam etmek… Ama belki de daha zordur her şeyi arkanda bırakıp gitmek. Sevdiklerini, anılarını bırakıp gitmek. Çünkü gerçek bir veda zordur. Kalpten bir veda zordur. Ama herkes gider kolay ya da zor, isteyerek ya da istemeyerek.

     Ama en zoru nedir biliyor musunuz? Kalan olmak… Kalmak, kalakalmak. Devam edememek, devam edecek gücü bulamamak. Yerine koyamamak kimseyi, dolduramamak içindeki eksikliği…

    En sevdiğinin ardından kalan olmak… İşte bu, en zoru. Gördüm, şahit oldum… Nasıl devam eder ki insan? Kendi varlığını bildiğinden beri yanında olanı kaybedince nasıl devam eder hayat? Yaptığın her işte gideni hatırlatan milyonlarca hatırayla nasıl devam eder? Edemez, etmiyor. Etmiyormuş, gördüm.

     11.36… Gidenin gittiği, kalanın kaldığı saat. Tam bu dakikada duran bir saat. Salonun ortasındaki bu saat bile devam edemezken o evde, nasıl devam etsin kalan? Ne zaman hazır olur yeni pil takmaya o saate? Hazır olunmuyormuş, gördüm.

    Gideni toprağa teslim etmek… Herkesin en güçlü, en heybetli bildiği adamı bile ağlatabilir. Hem de öyle bir ağlatır ki, zaman zaman hıçkırık sesleri o yüksek sesli duaları bile bastırır. Eli kapıya sıkışınca üç gün elini bırakmayan adamın, en sevdiğinin üstüne toprak atılırken izlemesi, işte asıl çaresizlik. Asıl çaresizlikmiş, gördüm.

    Köşedeki koltuk… Evine ilk onsuz girişinde, ilk işi gidenin köşedeki koltuğuna sarılıp ağlamak olur. Yaşına aldırmadan, ben bu kadar insanın içinde ağlayamam demeden, utanmadan… Köşedeki koltuğa sarılıp “Ben senin yerini nasıl doldururum” diye feryat ederek hüngür hüngür ağlamak olur ilk işi. Oluyormuş, gördüm.

     Sevmek… Gidenin eşyaları toplanırken bana bir tane o kokan kıyafetini bırakın diyememek, titreyen sesi yüzünden. Kimseyi üzmemek için, içine içine konuşmak. “Çok sevdim, çok sevmeseydim bu kadar üzülmezdim, keşke çok sevmeseydim.” demekmiş sevmek. Sevmek böyle oluyormuş, gördüm.

     İlk yalnız gece… Yatağında onun tarafına yatıp ağlamak, yastığını öpmek. Hakkım sonuna kadar helal olsun diye sayıklamak. Sen beni nasıl bırakırsın demek değil de, ben elimden geleni yaptım beni affet demekmiş kalan olmak. Kalan olmak zormuş, gördüm.

    Aslında sadece iki kişi vardı bunca kalabalık içinde; giden ve kalan. Diğerleriyse gereksiz insan topluluğu. O gereksiz insan topluluğuysa gidene değil de kalana ağladı. Çünkü gidenin gönlü hoş mudur bilinmez ama kalanın gönlü hiç hoş olmuyormuş, gördüm…

 -Bu yazı, kalanın gözlerine bakarak yazılmıştır.-

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla

Aynaya Bakınca -1

Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı