Göl Evi, başrollerinde Keanu Reeves ve Sandra Bullock’un yer aldığı muhteşem bir film… Gerçekliğin sınırlarını zorlayan, fantastik bir dünyanın kapılarını aralayan bu filmi yıllar önce izlemiştim. İsmi ve karakterlerin samimiyeti beni büyülemişti adeta. Bir filmden çok daha fazlasıydı benim için. Çünkü bambaşka bir dünya sunuyordu izleyiciye. Gölün tam kıyısında yer alan ev ve evin sunduğu fantastik dünya, hayal kurmanın eşsizliğini ifade ediyor olabilirdi bana.
Yönetmen koltuğunda oturan Alejandro Agresti ve filmin senaristliğini yapan David Auburn, muhteşem bir dünya sunduklarının farkında mıydı, bilemiyorum. Gerçi bu kısmı çok da önemli değildi. Kimin nasıl bir lezzet aldığı önemliydi filmden. Benim için anlatılamayacak deneyimler sunuyordu, bu yeterliydi.
Bir Güney Kore filmi olan “Il Mare”nin yeniden uyarlaması olan Göl Evi, bu konuda da şaşırtmıştı beni. Yani böyle muhteşem bir filmden, bir tane daha olabilir miydi? Elbette, Il Mare’yi izlemekten korkuyordum. Çünkü benzer bir konuda Göl Evi’nden daha çok seveceğim bir film olmamalıydı. O kadar katıydım! Neyse, bu konulara hiç girmeyelim. Peki Göl Evi’ni bu kadar sevmemin nedeni neydi? Neler anlatıyordu? Ölümsüzlük mü bulunmuştu, her şeyin kusursuz olduğu bir dünya mı vardı filmde?
İçindekiler
Gölün Tam Kıyısında, Eşsiz Bir Ev ve Fantastik Düşler
Göl Evi konusu itibarıyla son derece ilgi çekici. Hâlâ izlemediyseniz, kesinlikle izlemeniz gerektiğini düşünüyorum. Film, 2004 yılında yaşayan bir mimar (Keanu Reeves) ile 2006’da yaşayan bir doktorun (Sandra Bullock) muhteşem aşkını anlatıyor. Dr. Kate Forster, ünlü Göl Evi’nde yaşamakla birlikte buradan ayrılarak Chicago’da bir hastanede çalışmak zorunda kalır. Fakat bu, Göl Evi’ni geride bırakması anlamına gelir.
Gölün kıyısında eşsiz manzarasıyla Kate’ı mutlu eden Göl Evi, pek çok sırra sahiptir. Evinden ayrılırken Kate, evin bir sonraki sakinine bir posta bırakır. Mektubunda, kendisine gelen postaları yeni adresine göndermesini rica eder. Ayrıca eve giden yol boyunca pati izlerinin bulunduğunu, bu izlerin kendisi oradayken de var olduğunu belirtmeyi ihmal etmez.
Kate’den mektubu alan Alex, büyük bir şaşkınlık yaşar. Çünkü Göl Evi, ondan önce uzun süre boş kalmıştır. Burada nasıl bir kiracı oturabilir ki? Ayrıca eve giden yolda hiç pati izi yoktur. İlk başta bu durumu çok fazla önemsemez. Fakat Alex, evi restore ederken köpeği Jack, tam da Kate’in söylediği yerlerde pati izlerine neden olur. Bu olay, Alex’in kafasını karıştırır. Ardından Alex ve Kate mektuplaşmaya başlar. Birbirlerinin farklı zaman dilimlerinde yaşadıklarının farkındadırlar artık. Oysa Kate ve Alex, birbirine aşık olmuştur.
Gerçekliğin İzdüşümü: Muhteşem Bir Dünyanın Tam da İçinde
Göl Evi, gerçekliğin bir izdüşümüdür. Fantastik ögeleri barındıran, aslında fantastik bir kurgu üzerinde ilerleyen film, gerçekliğin yansımalarına da sahiptir. Tam anlamıyla kendi dünyalarında yaşayan Kate ve Alex, aslında yaşadıkları dönemin insanı olmadıklarını kanıtlar. Bu nedenle ortak bir dünyanın kapılarını aralamak her ikisinin de en büyük arzusudur.
Hani uzaktaki sevgililer derler ya, “Uzaktaki bir ilişkiyi yürütmek çok zor!” Ya farklı zaman dilimlerindeki ilişkiyi yürütmek… Kate’in yaşadığı yer, Alex’in zamanında henüz inşa edilmemiştir. Bu nedenle Alex kendi zaman diliminde Kate’in yaşadığı yerin ıpıssız olduğunu görür. Ama aşık olduğu insan farklı bir zaman diliminde tam da orada yaşıyordur. Ya Kate? Göl Evi’ne gider, Alex orada yaşıyor olsa da onu göremez. Alex’in adımını attığı yer, Alex’ten yoksundur. Ama bir yandan da oradadır işte.
Sahi, Aşık Olmak Bambaşka Bir Dünyanın Kapılarını Aralamak Değil midir?
Aşık olmak, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamaktır. Alex, tesadüfen Kate’in erkek arkadaşının düzenlediği bir partiye gider. Kate’in orada olduğunu görür. Kate ile tanışır, onunla konuşur. Hatta onunla öpüşür. Fakat yazıştıklarından bahsetmez bile. Çünkü Kate henüz Göl Evi macerası yaşamamıştır. Alex ile mektuplaştıklarından haberi bile yoktur.
Alex ve Kate, imkansız aşklarını taçlandırmak ister. Alex için 2 yıl sonra, Kate içinse yalnızca bir gün sonra buluşmaya karar verirler. Alex, Il Mare adlı bir restoranda rezervasyon yaptırır. Bir gün sonra belirledikleri saatte Il Mare adlı restorana giden Kate, büyük bir hüsrana uğrar. Çünkü Alex gelmemiştir. Kate, Alex ile mektuplaşmayı kestiğini, onu aramaması gerektiğini söyler.
Alex için bu, büyük bir yıkımdır. “Onunla yazışırken benim için herkesten çok daha gerçekti. Benim için bildiğim her şeyden çok daha gerçekti.” der Alex kardeşine. İşte bu söz, filmin en can alıcı noktalarından bir tanesidir. Yaşantımız boyunca neye gerçek deriz. Ya da nasıl bir gerçeklik bizi mutlu eder? İşte bunların hepsi sorgulanır filmde. Gerçekliğin kıyısında, belki de gerçekliğin tam da içinde bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamak o kadar da zor değildir.
İmkansızı İste, Sınırları Zorla!
Alex ve Kate, farklı zaman dilimlerinin insanları… 2006 yılında yaşayan Alex ve 2008’de yaşayan Kate, birbirlerine amansızca aşık olur. Hem de bu aşka Göl Evi sebebiyet verir. Muhteşem bir gölün tam kıyısında, eşsiz manzarasıyla yaşayana huzur veren bu ev, cam duvarlara sahiptir. İçeriden dışarı görülebilir, dışarıdan içerisi. Sanki zaman durmuştur burada. Belki de bu nedenden ötürü Alex ve Kate bulurlar birbirlerini.
Farklı zaman dilimlerinde mektuplaşarak aşklarını yaşayan bu iki insan, fiziki dünyada da birbirlerini görmek ister. İstemek, çok istemek, bir şeyleri değiştirir mi dersiniz? Evet, değiştirir. Yaşadıkları zaman dilimleri birbirini tutmasa da bu iki aşık, bir şekilde bir araya gelmek ister. Acaba bu uğurda nelerden vazgeçeceklerdir? Peki başarırlar mı, imkansızı geçmeyi ve gerçekliği yaratmayı?