Derler ki eskiler, ağlamak şifadır. Gözyaşı, şifalandırır; zehrini dışarı atar, yük etme omuzlarına.
“Nereden bilirler eskiler, ne bilir ki bu eskiler?” der dururken, şimdi bilim de eskileri izler.
Yakın zamanda okuduğum bir kitapta öğrendim ki bir bilimsel çalışma yapılmış ve bu çalışmada gözyaşının içeriği araştırılmış. Ancak duyusal olarak oluşan gözyaşı, yani soğan keserken dökülen gözyaşı değil. Araştırmanın sonucunda ilginç bilgilere ulaşılmış: Gözyaşımızda ACTH hormonu bulunmuş.
Peki, bu ne demek?
ACTH (Adrenokortikotropik Hormon), hipofiz bezinin ön lobundan salgılanan bir hormondur. Tam adı Adrenocorticotropic Hormone olan ACTH, başlıca böbrek üstü bezlerinin (adrenal bezler) korteks kısmını uyararak glukokortikoidler, özellikle kortizol salgılanmasını sağlar.
İçindekiler
ACTH’nin Öne Çıkan Özellikleri:
- Görevi: Vücudun stres yanıtını düzenler ve enerji metabolizması, bağışıklık sistemi gibi süreçlere katkıda bulunur.
- Salınım Mekanizması: ACTH’nin salınımı, hipotalamustan salgılanan CRH (Corticotropin-Releasing Hormone) tarafından uyarılır. Ayrıca kortizol seviyeleri, negatif geri bildirim mekanizmasıyla ACTH üretimini düzenler.
- Hedef Organ: Böbrek üstü bezlerinin korteks kısmı.
- Etkileri:
- Kortizol üretimini artırır.
- Bazı androjenlerin salınımını etkileyebilir.
Klinik Önemi:
- Yüksek ACTH Seviyeleri: Cushing hastalığı, Addison hastalığı gibi durumlarda görülebilir.
- Düşük ACTH Seviyeleri: Hipofiz yetersizliği ya da dışarıdan alınan glukokortikoidlerin uzun süreli kullanımı sonrası gelişebilir.
Kısaca, ACTH stres yanıtı ve metabolik düzenleme için kritik bir hormondur. ACTH hormonu, stres yanıtını kortizol üzerinden düzenler. Ancak biliyoruz ki stres, birçok hastalığın sebebi veya tetikleyicisi olabilir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, stresli zamanlarda kortizol üretiminin artmasıdır. Stresli anlarında ağlayan bir insan, bu üretimin azalmasını sağlar ve fazladan üretilen ACTH’yi gözyaşı yoluyla vücuttan uzaklaştırır.
Peki, bunu bilmenin önemi nedir?
Önce yetişkin dünyasına bakalım. Kadınların erkeklerden daha duygusal olduğu ve daha kolay ağladığı bilinir. Acaba bu nedenle mi stresle ilişkili hastalıklar erkeklerde daha sık görülür? Ya da prolaktin etkisindeki hamile bir kadının duygusallığının artması ve daha sık ağlaması, olası stres durumlarından kendini ve bebeğini koruyabilmesi için midir?
Bu bilgiye sahip olan insanların, hayatlarında ağlayacak bir nedeni olmadığı durumlarda duygusal filmler izlemeleri anlamlı mıdır? Dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar, eziyetler, acılar ve zulümler karşısında bedenlerimizin dayanma gücü gözyaşıyla mı ilgilidir?
Çocuklarda Gözyaşının Rolü
Büyüdükçe hırçınlaşan, şiddet eğilimi veya hiperaktivitesi olan çocuklar, bebekliklerinde ağlayamayan çocuklar olabilir mi? Bir bebeğin ağlayamaması ne demektir?
Geleneksel olarak bize aktarılan bir bilgi vardır: “Bir çocuğu ağlarken mutlaka susturmak gerekir.” Tabii ki temel bir ihtiyacı için ağlayan çocuğun ihtiyaçları karşılanmalıdır. Ancak bebekler, yeme, uyuma veya alt temizliği gibi ihtiyaçları olmasa da ağlayabilir. Bu ağlamaları sallayarak, emzik vererek, yemekle veya dikkatini dağıtarak bastırmak, bebeklerin vücutlarında biriken stresi gözyaşıyla atma haklarını ellerinden alıyor.
Bebekler, biriken bu stresi er ya da geç uzaklaştırır; ancak çocukluk dönemine yansıyan birikmiş stresler, bazı patolojik sonuçlara yol açabilir.
Ne Yapmalı?
Ağlayan bir bebeği umursamamak, şiddetle susturmak ya da ağlamasın diye her istediğini yapmak yanlış sonuçlara götürür. Yakın zamanda okuduğum Anne Baba Akademisi Serisi yazarı A.J. Solter, yaptığı araştırmalar neticesinde bu konuda güzel bir yöntem ortaya koymuş. Uzaktan bakıldığında komik gibi görünse de bu yöntem aslında çok insani.
Temelde yapılması gereken, bebeğin temel ihtiyaç dışındaki ağlamalarında onun yanında olduğunu hissettirmek, empati göstermek ve kucaklayarak sakinleşmesini beklemek. Ağlamasını bastırmaya çalışmamak gerekiyor.
Bir Anı
Kendi 26 aylık kızımla bir anımızdan bahsedeceğim. Bir gün yemek yerken bademi çatal batırarak yemek istedi ama tabii ki başarılı olamadı ve bu yüzden ağlamaya başladı. Durum bizim gözümüzle saçma da olsa, onun için önemliydi. Bu yüzden ona kızmadım, “Bu yaptığın çok saçma, buna ağlanmaz,” demedim ya da dikkatini dağıtmadım.
Sadece sarıldım ve, “Annecim, biliyorum bademine çatal batırmak istedin ve olmadı. Bu yüzden de üzüldün. Seni anlıyorum ve çok seviyorum,” dedim. Aslında bademin sert olduğu için bunu kimsenin başaramayacağını söyledim. Biraz daha ağlamaya devam etti ve sakinleşti.
Sonuç
Bu anları düzgün yönetebilmek, hem ebeveynin hem de çocuğun psikolojisi için büyük önem taşır.Bu yüzden bu yazımda sizlere gözyaşının önemini ve ağlamanın yavrularımızın hakkı olduğunu vurgulamak istedim. Ağlamaktan korkmayalım; sadece çocuklarımızın değil, kendi ağlamalarımızı da bastırmayalım. Bırakalım gözyaşlarımız bizi şifalandırsın.